Sosyalist İşçi gazetesi, DSİP MK üyesi Kemal Başak ile partinin teorik temelleri ve güncel sorunlara yaklaşımları üzerine bir röportaj yaptı.

Başak'ın verdiği yanıtlar şöyleydi:

Sizin sosyalizm anlayışınızın farkı nedir?

DSİP, sosyalizmi, "işçi sınıfının kendisini devlet olarak örgütlemesi" olarak tanımlar.

Paketi yorumlamadan önce, neden böyle bir paketin oluştuğunu tartışmak lazım. Durup dururken ortaya çıkmadı paket. Aslında 40 yıllık bir geçmişi var.

1980'lerde Kürt halkı, kimliğinin tanınması için ayağa kalktı. 40 yılda, çoğu Kürt onbinlerce insan hayatını kaybetti. Milyonlarca insan sürgün edildi. Köyler boşaltıldı, hapishaneler dolduruldu, ormanlar yakıldı. Türkiye bütçesi içinde savaş masraflarının payı giderek büyüdü.

Kürt sorunu, her şeyden önce, bir demokrasi, insan hakları ve barış sorunudur.

Demokrasi sorunudur, çünkü bir ülkede nüfusun önemli bir kısmı, yaklaşık %15'i temel demokratik süreçlere dahil olamıyorsa, demokratik haklardan yararlanmıyorsa, o ülkede demokrasi olduğunu söylemek mümkün değildir.

İnsan hakları sorunudur, çünkü Kürtler "yaşama hakkı" da dahil olmak üzere, en temel insan haklarından mahrum edilmektedir. Her zaman, her yerde değil belki, ama çok zaman, çok yerde.

Çok önemli bir dönemden geçiyoruz. Bir taraftan 12 Eylül'ün iki generali yargılanıyor. Diğer taraftan 28 Şubat'ın sorumlusu olan, 6 milyon insanı fişleyen, Sincan sokaklarında tankları yürüten, Evren'in yaveri Çevik Bir'in başında olduğu generaller ve diğer subaylar yargılanıyor.

28 Şubat'ı "1000 yıl" sürdürmek için planlanan Balyoz darbe girişimi, Ermenileri hedef alan Kafes darbe planı ve diğer Ergenekon davalarından 700 kişinin yargılanmasına devam ediliyor. Birçoğu general, aralarında kuvvet komutanları, ordu komutanları ve bir eski genelkurmay başkanı var. Emekli ve muvazzaf subayların yanı sıra onlarla birlikte hareket eden bazı "siviller" de yargılanıyor.

"DSİP’i geri kalan soldan ayıran asıl fark burada. Bizim için iyi, kötü sosyalizm olamaz. 1989’da Doğu Avrupa’da, 1991’de ise SSCB’de yıkılan rejimlerin sosyalizm ile bir ilişkisi yoktu. Bunlar devlet kapitalisti rejimlerdi."

12 Eylül referandumunda “yetmez ama evet” sloganını öne süren Devrimci Sosyalist İşçi Partisi’nin temel görüşleri hakkında Doğan Tarkan’la yaptığımız röportajı yayınlıyoruz:

DSİP, 12 Eylül’deki halkoylamasında “yetmez ama evet” dedi. Kürt sorununda ise Kürt hareketine koşulsuz destek veriyor. Irkçılığa, milliyetçiliğe, ulusalcılığa karşı ödünsüz bir mücadele sürdürüyor. Darbelere karşı “amasız” bir şekilde sokağa çıkan tek sol örgüt durumunda. İyi, kötü ayrımı yapmadan bütün darbelere karşı çıkıyor. Bütün bu tutumları ile DSİP solun geri kalanından kalın çizgilerle ayrılıyor. DSİP’in nasıl bir sosyalizm anlayışı var?

AKP bir burjuva partisidir. Bu, AKP ile ilgili hem çok şey açıklayan hem de hiçbir şey açıklamayan bir tespit.

Bir yandan çok şey açıklıyor: AKP liderliğinin nobranlığını, İdris Naim Şahin'i, 2023 projesi süslemesiyle anlatılan büyük sermayenin hedefleri doğrultusunda adım adım ilerleyişin acısını işçi sınıfından çıkartışını, KCK tutuklamalarını, her biri bir diğerinden iddialı açılımların kofluğunu, askerî harcamalarda dünyanın on beşincisi olmasını, "Afedersiniz Rum" özlü nefret söylemini, umarsız kentsel dönüşüm hırsına eklenmiş benzersiz bir inşaat patlaması faciasını, nükleer santral kurma hırsını, KESK'e yönelik özel gıcığını, hemen tüm akarsuların tepesine hidroelektrik santral kurma tutkusunu... Liste daha da uzatılabilir. İşsizlik eklenebilir, gelir adaletsizliği eklenebilir, yine sermayenin ihtiyaçlarına cevap veren bizzat Başbakan'ın dillendirdiği "üç çocuk" perspektifi eklenebilir.

Korkunun saf değiştirdiği bir yıl
Tunus ve Mısır'da yaşanan devrimlerin ardından Arap Baharı adı verilen sürecin Libya, Suriye, Bahreyn, Yemen gibi ülkelere yayıldığı 2011, Avrupa'da ekonomik krize karşı çalışan sınıfların gerçekleştirdiği kitle grevleri, Şili'den İspanya'da meydanları demokrasi ve özgürlük için dolduran milyonlarca kişi ve son olarak da küresel kapitalizmin finans merkezi olan Wall Street'te yaşanan işgal hareketiyle sonlandı.

Kapitalizmin ekonomik, siyasi ve ideolojik krizinin derinleştiği geçtiğimiz yıl, bir yandan devrimin ne kadar güncel olduğunu; bir yandansa, özellikle Mısır Devrimi'nde işçi sınıfının tuttuğu yer ve Avrupa'nın çeşitli yerlerinde gerçekleşen genel grevlerle, sınıf bilincinin geniş yığınların katıldığı doğrudan eylemler içinde geliştiğini bir kez daha gösterdi.

SON SAYI