Paketi yorumlamadan önce, neden böyle bir paketin oluştuğunu tartışmak lazım. Durup dururken ortaya çıkmadı paket. Aslında 40 yıllık bir geçmişi var.

1980'lerde Kürt halkı, kimliğinin tanınması için ayağa kalktı. 40 yılda, çoğu Kürt onbinlerce insan hayatını kaybetti. Milyonlarca insan sürgün edildi. Köyler boşaltıldı, hapishaneler dolduruldu, ormanlar yakıldı. Türkiye bütçesi içinde savaş masraflarının payı giderek büyüdü.

Kürt sorunu, her şeyden önce, bir demokrasi, insan hakları ve barış sorunudur.

Demokrasi sorunudur, çünkü bir ülkede nüfusun önemli bir kısmı, yaklaşık %15'i temel demokratik süreçlere dahil olamıyorsa, demokratik haklardan yararlanmıyorsa, o ülkede demokrasi olduğunu söylemek mümkün değildir.

İnsan hakları sorunudur, çünkü Kürtler "yaşama hakkı" da dahil olmak üzere, en temel insan haklarından mahrum edilmektedir. Her zaman, her yerde değil belki, ama çok zaman, çok yerde.

Çok önemli bir dönemden geçiyoruz. Bir taraftan 12 Eylül'ün iki generali yargılanıyor. Diğer taraftan 28 Şubat'ın sorumlusu olan, 6 milyon insanı fişleyen, Sincan sokaklarında tankları yürüten, Evren'in yaveri Çevik Bir'in başında olduğu generaller ve diğer subaylar yargılanıyor.

28 Şubat'ı "1000 yıl" sürdürmek için planlanan Balyoz darbe girişimi, Ermenileri hedef alan Kafes darbe planı ve diğer Ergenekon davalarından 700 kişinin yargılanmasına devam ediliyor. Birçoğu general, aralarında kuvvet komutanları, ordu komutanları ve bir eski genelkurmay başkanı var. Emekli ve muvazzaf subayların yanı sıra onlarla birlikte hareket eden bazı "siviller" de yargılanıyor.

AKP bir burjuva partisidir. Bu, AKP ile ilgili hem çok şey açıklayan hem de hiçbir şey açıklamayan bir tespit.

Bir yandan çok şey açıklıyor: AKP liderliğinin nobranlığını, İdris Naim Şahin'i, 2023 projesi süslemesiyle anlatılan büyük sermayenin hedefleri doğrultusunda adım adım ilerleyişin acısını işçi sınıfından çıkartışını, KCK tutuklamalarını, her biri bir diğerinden iddialı açılımların kofluğunu, askerî harcamalarda dünyanın on beşincisi olmasını, "Afedersiniz Rum" özlü nefret söylemini, umarsız kentsel dönüşüm hırsına eklenmiş benzersiz bir inşaat patlaması faciasını, nükleer santral kurma hırsını, KESK'e yönelik özel gıcığını, hemen tüm akarsuların tepesine hidroelektrik santral kurma tutkusunu... Liste daha da uzatılabilir. İşsizlik eklenebilir, gelir adaletsizliği eklenebilir, yine sermayenin ihtiyaçlarına cevap veren bizzat Başbakan'ın dillendirdiği "üç çocuk" perspektifi eklenebilir.

SON SAYI