Ekolojik mücadele gerçek demokrasi mücadelesidir

SOSYALİST İŞÇİ
Tipografi
  • Daha Küçük Küçük Orta Büyük Daha Büyük
  • Varsayılan Helvetica Segoe Georgia Times

Türkiye’de küresel ısınmaya, nükleer santrallara, 3. Köprü’ye, HES’lere ve termik santrallara karşı mücadele denince akla hemen KEG geliyor. Küresel Eylem Grubu (KEG) Sözcüsü ve DSİP üyesi Nuran Yüce ile Türkiye’de ekolojik mücadeleler üzerine konuştuk.

KEG aktivistleri küresel ısınmayı anlatırken “Bir günde dört mevsimi yaşamak”, “Aşırı yağışlar ve görülmedik hava olaylarından” bahsediyordu. Bugünkü duruma baktığınızda tehlikenin neresindeyiz?

2000’lerin başlarında atmosferdeki karbondioksit oranı milyonda 385 parça idi. Son veriler bu miktarın 400 parçacığı aştığını göstermekte.

Bu artışın günlük yaşantımızda anlamı sayısı ve süresi artan orman yangınları, daha yaygın görülen kuraklık ve seller, kasırgaların sayısının ve şiddetinin artması ve doğal olarak bu atmosferik olayların milyar dolarlık ekonomik zararlara yol açacağını ve milyonlarca insanın olumsuz yönde etkileneceğini söyleyebiliriz. Bilim insanlarının vurguladıkları atmosferdeki karbondioksitin oranın milyonda 450 parçacığı geçmesiyle yaşanacak kırılma noktasına da hızla yaklaşıyoruz. Bilimin söylediği “bildiğimiz dünyanın artık olmayacağı”. Tehlike bizler için çok uzak bir gelecek değil.

Küresel iklim felaketlerinin sorumlusu kim? Türkiye’nin küresel ısınmaya katkısı nedir?

Başta gelişmiş kapitalist ülkeler olmak üzere fosil yakıt kullanımı üzerine büyüme ve kalkınma planları yapan tüm ülkeler küresel ısınmadan sorumludur. ABD geçmişte ve günümüzde küresel ısınmaya en fazla neden olan ülke. Türkiye’nin tarihsel olarak sorumlu olduğunu söyleyemeyiz ama karbon oranlarının artış hızı açısından dünyada birinci sırada.

AKP hükümetinin iklim, enerji ve çevre politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Hangi sonuçlar oluşabilir?

AKP hükümeti her bir doğal varlığı kâr getirecek birer meta olarak ele almakta ve hızla bu varlıklardan para kazanmaya çalışmakta. Kalkınma, büyüme, bölgesel güç olma hedefleri içinde yerli kaynak olarak ifade edilen hidrolik potansiyeli yüzde yüz kullanmak, yerli kömür madenlerini sonuna kadar kullanmak istiyor. Bu yüzden elliye yakın termik santralin yapımına izin vermiş durumda. İklim değişikliğine yol açan en önemli yakıt ise kömür. Sırf kömür santralleri değil, 3. köprüden, İstanbul’a dünyanın en büyük havalimanını inşa etme projesine, Kaz dağlarında maden arama çalışmalarına, bugüne kadar koruma altında olan doğal alanların sınırını değiştiren ya da tamamen ortadan kaldıran Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanun Tasarı’na kadar birçok uygulamanın gösterdiği net şey: AKP hükümetinin enerji politikaları, kuraklık ile biyoçeşitliliğinin büyük kısmını yitiren bir ülkede yoksulluğun ve adaletsizliğin derinleşmesine sosyal ve ekonomik yıkımlara neden olacak.

Dünya nükleer santralları kapatıyor, Türkiye’de ise başbakan hala iki nükleer santral yapmaktan söz ediyor. AKP’nin asıl derdi ne?

Nükleerden vazgeçtiğini açıklayan ülkelerin her birinin çok çevre yanlısı ya da sosyal politikalar güden ülkeler olmadığı bilenen bir gerçek. Buna rağmen vazgeçtiler. Fukuşima felaketi, nükleer enerjinin hem insani hem de ekonomik kayıplar açısından ölümcül bir enerji olduğunu bir kez daha gösterdi. Bütün bu gerçekler rağmen AKP hükümeti kısa sürede birden fazla nükleer santrala sahip olmak istiyor çünkü bölgesel güç olma iddiasını her fırsatta dile getiren hükümet bunu nükleer silah edinerek de sağlamak istiyor.

Önümüzdeki süreçte KEG neler yapacak? Nasıl bir mücadele öneriyorsunuz?

Hem ekonomik krizden kurtulabiliriz hem de iklim değişikliğini durdurabiliriz. Tüm dünyada güneş ve rüzgar temel enerji üretim kaynakları olabilir. Binaları iklim koşullarına uygun inşa edebiliriz. Raylı taşımacılığı ve bisiklet kullanımı temel ulaşım politikası haline getirebiliriz. Bütün bu işleri yapmamız daha az karbon salımına daha fazla işe yol açarken var olan adaletsizliği giderilmesini sağlayacaktır. Ama kâr ve rekabet üzerine kurulu bu sistemde bu adımları atabilmek çok zor. Karşımızda çok büyük şirketler ve onların muazzam kârları ve kârları üzerine kurulu büyük güçleri var. Bu şirketleri temsil eden devletler var. Şirketlerin egemenliğine karşı, insanın ve ayrılmaz bir parçamız olan dünyamızın ve tüm canlıların haklarını savunan bir hareketi inşa etmemiz gerekiyor. Bu aynı zamanda gerçek demokrasi mücadelesidir.

Ekolojik mücadele ve kömürü savunmak bağdaşır mı?

Ekolojik alanda mücadele eden bazıları, örneği Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) gibi yapılar “Güneş, rüzgar bize yeter” sloganınızın yanlış olduğunu söylüyor. Nükleer santral yerine  termik santralleri öneriyor? Buna ne diyorsunuz?

Küresel ısınmanın nedeni fosil yakıtlar denilen kömür, petrol ve doğalgazın yakılmasıyla atmosfere salınan karbondioksi. Nükleer santrale ‘hayır’ deyip yerli olması nedeniyle kömür rezervlerinin değerlendirilmesini savunanlar öncelikli olarak iklim değişikliğini ciddiye almıyor. Değil bir türün ya da bir bölgedeki ekolojik yaşamı sona erdirecek dünyadaki canlı yaşamın sonunu getirebilecek herhangi bir uygulamaya ilerici bir kuruluşun onay vermesi kabul edilemez.

Küresel ısınma bireysel politikalarla önlenir mi?

Küresel ısınmayı önlemek için devletler geri adım atmazken ekolojik hareketin bir kanadı bireylere daha az tüketmelerini öneriyor. Tasarruf yaparak iklim değişikliğini durdurabilir miyiz?

Bireysel çabalarımız tabiî ki önemli ama büyük soruna çözüm oluşturmaya yetmez. Zaten hükümetler de bize ‘tasarruflu olun’ diyor. Öncelikli ve ısrarla talep etmemiz gereken, fosil yakıtlardan hızla vazgeçilmesi, ulaşım politikalarının radikal bir biçimde değiştirilmesi, enerji verimliliği ve tasarrufunu arttırıcı uygulamalar için yasal düzenlemelerin yapılmasıdır. Bunların hepsi de kamusal kaynaklarla yapılması gereken işler. Bu adımları atacak hükümetleri başa getirecek politik gücü oluşturabiliriz.

KEG neler yaptı?

3 Aralık 2005: “ABD Kyoto’yu imzala - Temiz enerji istiyoruz” mitingi

26 Nisan 2006: Sinop Çernobil olmayacak eylemleri: İzmir, Bursa, Ankara ve İstanbul.

4 Kasım 2006: Küresel ısınmayı durdurun yürüyüşü - İstanbul

28 Nisan 2007: Başka bir enerji mümkün Kadıköy mitingi

12 Mayıs 2007: Medikomu vermiyorum mitingi – Ankara

2 Haziran 2007: G8’ye hayır eylemleri – İstanbul ve Ankara

3 Kasım 2007: Barışa bir şans verin! Ankara yürüyüş

8 Aralık 2007: Türkiye Kyoto’yu İmzala - Kadıköy mitingi

26 Nisan 2008: Nükleer santral is-te-mi-yo-ruz- miting

6 Aralık 2008: Küresel ısınmayı durdur/Dünyayı değiştir! Mitingi

25 Nisan 2009: Küresel ısınmayı durdur/Gezegeni kurtar! Mitingi, Kadıköy

6 Ekim 2009: IMF defol, İstanbul

24 Ekim 2009 yürüyüşü: 350! İstanbul

12 Aralık 2009: Ankara, İzmir ve İstanbul’da yürüyüş ve konser

25 Nisan 2010: Nükleere, HES’lere, kömüre hayır! Kadıköy mitingi

6 Temmuz 2010: Türkiye Nükleer İstemiyor, TBMM bahçesinde oturma eylemi,

10 Ekim 2010: 350 Hemen Şimdi!, yürüyüş, Taksim

4 Aralık 2010: Uyumayın iklim değişikliği için harekete geçin, yürüyüş, İstanbul

19 Mart 2011: Fukuşima nükleer felaketine karşı zincirleme reaksiyon, yürüyüş, İstanbul

26 Nisan 2011: Hükümet nükleer enerjiden vazgeç, yürüyüş, İstanbul

21 Mayıs 2012: G8=Küresel Yıkım, yürüyüş, İstanbul

2 Haziran 2011: Nükleercilerin değil milletin vekili olun! Nükleere karşı direniş, Taksim

21 Eylül 2011: İklim değil sistemi değiştir mitingi, İstanbul

8 Mart 2012: Fukuşima'ya dört kala kırmızı alarm, basın açıklaması, İstanbul

11 Mart 2012: Nükleere hayır, yürüyüş İzmir ve Ankara

10 Mart 2012: "Akkuyu Fukuşima olmayacak” – insan zinciri, İstanbul

28 Nisan 2012: Çernobil'i unutmadık, nükleer santrale izin vermeyeceğiz! – protesto, İstanbul

6 Mayıs 2012: Aliağa'da "Termik santral istemiyoruz", İzmir

4 Haziran 2012: Dünyamız satılık değil! – protesto, İstanbul

 

Söyleşi: Volkan Akyıldırım

SON SAYI