İnterseksler: Biz en ücra köyde de varız, yaylalarda da, fabrikalarda da

MARKSİST.ORG
Tipografi
  • Daha Küçük Küçük Orta Büyük Daha Büyük
  • Varsayılan Helvetica Segoe Georgia Times

LGBTİ+'nın İ'sinin temel hak ve özgürlük ihlalleri ile çektikleri sıkıntılar genelde konuşulmuyor, bilinmiyor.​ DSİP LGBTİ+ Çalışma Grubu'ndan Atilla Dirim sordu, İnterseks Dayanışma'dan Belgin Günay yanıtladı.

Atilla: Merhaba Belgin. Önce seni kısaca tanıyalım.

Belgin: Merhaba. Ben 17 Mayıs Derneği’ne bağlı İnterseks Çalışmaları Koordinatörü Belgin Günay. Grubumuzun adı aslında İnter Dayanışma, şimdilik 17 Mayıs Derneği bünyesinde faaliyet gösteriyoruz. 

Atilla: İnterseks olmak nedir? Kısaca anlatabilir misin? 

Belgin: Elbette, interseks aslında biyolojik kaynaklı bir şey, psikolojik ya da sonradan değiştirilebilecek bir durum değil. Doğuştan gelen biyolojik cinsiyet karakteristiklerinin, cinsiyet özelliklerinin toplumda çoğunlukla bildiğimiz kadın ve erkek ikiliğinden farklı olması durumu. Hormonal açıdan farklılıklar olabiliyor, iç ve dış genital organlar açısından farklılıklar olabiliyor, kromozomlar açısından farklılıklar olabiliyor. Bunun kapsamında aslında pek çok farklı durum var, kırktan fazla interseks varyasyonu var. Hepsini interseks şemsiyesi altında tanımlıyoruz. 

Atilla: İnterseks, LGBTİ+’nın İ’sini oluşturuyor. Ne zamandan beri? 

Belgin: Türkiye için yaklaşık 2010’ların başından beri diyebilirim. 2012 bizim interseks aktivistler olarak LGBT hareketine girdiğimiz, kendimizi tanıttığımız, LGBT örgütlerinin interseksleri daha yakından tanımaya ve kapsamaya başladığı tarih. İlk önce bunun başını Lambda İstanbul çekti, hatta o dönemde o zamana kadar interseksleri dahil etmedikleri için özeleştiri mahiyetinde bir basın açıklaması yayımladılar. Arkasından biz, o zaman yapılabilen onur yürüyüşlerine ufak ufak interseks bayraklarıyla, interseks pankartlarıyla katılmaya, kendimizi göstermeye başladık. Derken bizim çabalarımızla, LGBTİ+ hareketinin de sahiplenmesiyle medyada da, hatta muhafazakâr medyada bile LGBT kısaltmasının sonuna İ harfi de eklenmeye başladı. 

Atilla: LGBT’lerin karşılaştığı sorunlar daha fazla biliniyor, intersekslerin karşılaştığı sorunlar kamuoyunda çok da bilinmiyor. Bu sorunların en belli başlıları nedir? 

Belgin: İntersekslerle ilgili bir görünmezlik var. Özellikle eşcinsel erkeklerin mücadelesi daha görünür hâlde, daha eskiye dayanıyor, bir mücadele birikimi var. Sokakta hani kimi çevirip sorsanız gey nedir, ne yapar az çok herkes biliyor. Ancak interseksler söz konusu olduğunda maalesef böyle bir görünürlük yok. Bu da aslında kasıtlı yapılan bir şey, özellikle tıbbi otoriteler ailelere bu konuda gizlilik içinde davranmaları, çocuğun kendisine bile interseks olduğunu söylememeleri yönünde telkinde bulunuyor. Bundan da kaynaklanıyor biraz bu görünmezlik. O yüzden sorunlarımız çok bilinmiyor, aslında hareket içerisinde en problemli gruplardan birisi interseksler. 

Öncelikle, biz çok temel bir insan hakkı ihlaline maruz kalıyoruz. Tıbbi süreçlerde reşit olmayan interseks çocuklar kendi bilgilendirilmiş rızaları olmadan hatta çoğu zaman ailelerinin de doğru düzgün bir rızası olmadan, sağlık açısından gerekli olmayan bazı tıbbi müdahalelere maruz kalıyorlar. Bunlar interseks çocuklarda hem psikolojik hem fiziksel ciddi travmalara, yaralara yol açıyor. En başlıca sorunumuz bu. Ve hatta çoğu kişiye yaptığımız sunumlarda, toplantılarda bunu aktardığımızda, onlara gerçek dışı geliyor çünkü anlattığımız hikâyeler 2023 yılında sanki 1940’lı yıllarda Nazi tıbbını anlatıyormuşuz gibi oluyor. Tahmin edebiliyorum birçok kişiye gerçek dışı geldiğini ama maalesef bu korkunç insan hakları ihlali o kadar artık kanıksanmış ki tıbbi otoriteler tarafından da, hâlâ devam ediyor. Çok az da olsa iyi uygulamalar da var, artık bu uygulamalardan uzaklaşmaya başlamış veya daha az yapmaya başlamış doktorlar, hastaneler de var. Duyuyoruz ama hâlâ devam ediyor. 

Atilla: Bu son yıllarda, 6-7 yıldır LGBTİ+ topluluğu üzerinde çok büyük baskılar var. İnterseksler bundan nasıl etkileniyor? 

Belgin: Aslında şöyle: Trans hareketi daha görünür ve translara yapılan baskılar ve kısıtlamalar interseksleri de doğrudan etkiliyor. Birincisi zaten trans komünitesi içinde, toplumun içindeki genel trans oranına kıyasla, toplum genelinden daha fazla interseks var. İnterseksler ile transların arasında ortak noktalar var. Türkiye’de henüz bu durum fazla tartışılmıyor, ancak muhafazakar çevreler bu tartışmayı Türkiye’ye de taşımaya çalışıyor. Örneğin tuvalet ayrımcılığı, translar okullarda kız tuvaletine girmesin, erkek tuvaletine girmesin vb. konular gibi. Bunlar interseksleri de etkiliyor çünkü söylediğim gibi intersekslerin birçoğu trans veya non-binary gibi kimliklere de sahip. 

Onun dışında bahsettiğim tıbbi süreçlerde de bir ikiyüzlülük söz konusu. Trans bir birey, kendi isteğiyle kendi deneyimlediği cinsiyetine geçmek için tıbbi yardım talep ettiğinde bunu engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar ama translara yapılan cinsiyet geçişiyle ilgili müdahalelerin aynısı intersekslerin birçoğuna istemedikleri hâlde yapılıyor. Burada bir ikiyüzlülük var. Hani Türkiye’de de muhafazakâr camia “trans ameliyatları durdurulsun” diye ortalığı ayağa kaldırıyor ya; aynı kişilere gidip sorduğunuzda, intersekslere rızaları dışında yapılan “normalleştirme” ameliyatlarına hiç karşı çıkmıyorlar. Bu çok büyük bir ikiyüzlülük. 

Biz interseksler olarak hem trans komünitesini destekliyoruz, yanlarındayız hem de muhafazakâr kesimin bu ikiyüzlülüğüne dikkat çekmek istiyoruz. Mesela şu an gündemde olan bir konu, İstanbul Üniversitesi’ndeki hocalarımıza, doktorlarımıza saldırıyorlar. Yok işte “trans çocuklara ameliyat yaptılar, cinsiyetlerini değiştirdiler” vs. Gençler bu tıbbi yardımı istemiş, doktorlar da yardım etmiş, kaldı ki ameliyat değil sadece hormon blokerleri söz konusu. İnterseks çocuklara bunlar rızaları dışında yapılırken neredeydiniz peki? 

Burada ben esas konunun sadece beden kontrolü olduğunu düşünüyorum, yani sözünü ettiğim kesimler eşcinsellikmiş, translıkmış, bunların ne olduğunu bile tam bilmiyorlar. Sadece istiyorlar ki onlardan icazet almadan, onlar kontrol etmeden biz kendi bedenimizi kullanamayalım. Kadınlar, çocuklar, gençler, herkesin bedeni onların kontrol alanı olsun. Aslında amaç bu. Dolayısıyla aslında hareket olarak hepimizin derdi aynı bu anlamda. 

Atilla: Toplumda şimdi bu büyük aile yürüyüşleri gibi eylemler yapıldı ama bu eylemlere de ilk andan beri çok da katılan olmadı, yani toplumun genelinde bu büyük antipropagandaya rağmen, büyük bir LGBTİ+ düşmanlığı olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Sen ne düşünüyorsun bu konuda? Toplumun bakışı nasıl sence? 

Belgin: Yani aslında ben de Türkiye halklarının, Türkiye toplumunun özünde, kültüründe, çok derin bir transfobi, interseksfobi, homofobi olduğunu sanmıyorum ama ne yazık ki eğitim anlamında bir miktar geri kalmış ve çok kolay manipüle edilebilir bir toplumuz. Dolayısıyla bir takım güçler, iktidarlar batı kültüründen bu tarz gerici konseptleri kopyalayıp buraya uygulamaya çalıştıklarında toplum biraz kolay manipüle edilebiliyor ne yazık ki. Hani aynı adam bir gün önce eşcinseller hakkında hiçbir şey düşünmezken, iktidar yanlısı bir televizyonda “eşcinseller yasaklansın, asılsın, kesilsin” diye bir haber duyduğunda, “Eyvah ne oluyor” deyip koşturabiliyor o yürüyüşlere. Keşke bu fobik anti-propagandalar olmasa. Amaç ne ben de tam anlayamıyorum. İktidarlarını sürdürmek için düşman yarata yarata sıra bize geldi diye düşünüyorum artık. Yıllardır Kürtleri kullandılar, onu kullandılar, bunu kullandılar, şimdi yeni bir düşmana ihtiyaç var herhalde. Bu sefer bizi öne çıkarmaya çalışıyorlar ama dediğim gibi, ben bu toplumun özünde o kadar derin bir fobi olduğunu düşünmüyorum. Birazcık emperyalizmden, batı kültüründen kopyalanmış bir şey bizdeki fobik tartışmalar. Mesela trans çocuklar tartışması Türkiye’de yoktu. Herhalde resmen oturup bir takım muhafazakâr otoriteler, sağcı Amerikan haber sitelerini falan karıştırıp, ne yapsak diye bakıp onları kopyalıyorlar. Bir yandan Türkiye’de LGBTİ+ hareketi gerçekten çok güçlü ve dirençli. Bütün baskılara rağmen biz ne yapacaksak, bütün faaliyetlerimizi, işlerimizi yapmaya devam ediyoruz, güçlenmeye devam ediyoruz.  Bu her zaman böyle oldu, bundan sonra da böyle olacak. 

Umarım toplum da bizim topluma zarar vermemeye çalıştığımızı bir gün anlayacaktır diye düşünüyorum. Yani hiç kimsenin “insanlığın soyunu tüketelim, aileyi yıkalım” gibi bir derdi yok. Biz sadece kendi hayatımızı sürdürmeye, kendimiz gibi olmaya, herkes gibi var olmaya çalışıyoruz. Bunun da aslında birçok kişi tarafından anlaşıldığını, fark edildiğini düşünüyorum ben. 

Atilla: Son birkaç yıldır LGBTİ+ karşıtlarının bütün dünyada yayılıyor olması, bütün dünyada da “aileyi bozacaksınız” lafı Polonya’da, Macaristan’da, Rusya’da, Almanya’da yani ne kadar sağcı, otoriter, faşist parti ve yönetim varsa sanki aynı kitabı okuyormuş gibi aynı şeyleri söylüyorlar. Türkiye’dekiler de bunlardan öğreniyor gibi görünüyor. Toplumun mücadele eden kesimleriyle olan ilişkileriniz nasıl? Devrimci, sosyalist örgütlerle, çevrelerle ilişkileriniz nasıl? Bunların verdiği desteği yeterli buluyor musunuz? 

Belgin: Aslında dediğiniz gibi bu muhafazakârlık bütün dünyada yükselişte ve bunun şundan kaynaklandığını düşünüyorum: Dünyamız cayır cayır yanıyor ve iktidarlar dikkati buradan uzaklaştırmaya çalışıyor! Önümüzde iklim krizi gibi bir gerçeklik var, artık içinde yaşamaya başladık. Şu yaz günlerinde hepimiz deneyimledik. Kapitalizm hem ekolojik anlamda hem ekonomik anlamda dünyayı çökertti ve yeni kuşaklar bunu giderek daha fazla hissedecek, artık geleceği olmayan bir dünyada yaşamaya başladık. Dolayısıyla dünya bu hâldeyken LGBTİ+ mücadelesinin siyasetten, sol hareketten, ekoloji yanlısı, cinsiyet eşitliği yanlısı bir sol hareketten bağımsız olması söz konusu değil. Zaten sağcıların yapmaya çalıştığı da bence o çoğunluk kitlenin dikkatini o asıl krizlerden, iklim krizinden, bunun yol açacağı ekonomik krizlerden farklı bir tarafa çekmek için gericiliği pompalamaya çalışıyorlar. Dolayısıyla birlikte hareket etmemiz gerekiyor ama sol hareketler bunun ne kadar farkında, bize ne kadar destek veriyorlar diye sorarsanız, en azından Türkiye için hemen çok olumlu bir cevap veremiyorum. Bizim meselemizsen bahis hep şu seviyede kalıyor: “Şu seçimler bir bitsin de bakarız”, “Şimdi ortalık karışık, şu bir bitsin de bakarız”. Bu aslında hep böyle oluyor, “Biraz çeşitlendirelim, şu araya da bir LGBTİ+ kelimesi sıkıştıralım” gibi sözlerle biraz arka planda kalıyoruz.

Aslında toplumun genelinde, sağcılarda da solcularda da şöyle bir anlayış var: “LGBTİ+’dir, intersekstir, transtır, bunlar sosyetik konular. Onların tuzu kuru, belli elit bir kesimden ibaretler zaten”. Yani aslında köylerde, beldelerde, fabrikalarda hiç eşcinsel yok, interseks yok gibi davranıyorlar. Oysa biz en ücra köyde de varız, yaylalarda da varız, fabrikalarda da varız. Herkesin, sol hareketler de dahil, bunun farkına varması lazım. Yani bu sokaktaki Ayşe’nin, Ali’nin, Veli’nin, Mehmet’in meselesinden farklı bir şey değil, herkesin meselesi. Cinsiyet eşitliğiyle, feminizmle de çok bağlantılı. Bedensel otonomi de herkesin meselesi. Ülkemizde çok kanıksanmış bir sünnet gerçeği de var mesela ve kadın sünnetinin de yaygınlaştığını duyuyoruz. Buradaki Afrikalı ve Ortadoğulu göçmenler arttıkça, evde yapılan kadın sünneti sonucunda kan revan içinde hastaneye kaldırılan mülteci kadınların hikâyelerini duyuyoruz. Bunlar herkesin meselesi. Bunlar Ayrancı’ya, Kadıköy’e, Cihangir’e sıkışmış meseleler değil ve biz sadece o semtlerde yaşamıyoruz. Sol hareketler de bunun farkına varırsa, LGBTİ+’ların oy potansiyelinin, siyasi potansiyelinin farkına varırsa çok daha güzel bir sinerji oluşturabileceğimizi düşünüyorum. 

Atilla: Kesinlikle katılıyorum. Mesela Marx, “Bütün dünyanın işçileri birleşin” diyor sonuç olarak. Bu işçilerin birleşmesi için de bölücü fikirlerin yani bir işçi diğer işçiye “Sen transsın, sen LGBTİ+’sın” gibi şeyler söylediği takdirde sınıf içinde bir birlik, beraberlik olması falan mümkün değil. Bu yüzden de devrimcilerin, sosyalistlerin otomatik olarak LGBTİ+ mücadelesini desteklemeleri gerekiyor bence de. Belgin, çok teşekkür ediyorum. Çok güzel bir söyleşi oldu. Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı? 

Belgin: Son olarak şunu yinelemek istiyorum: İnterseksler vardır. Her yerdeyiz biz ve insanların bize yapılan insan hakları ihlallerini daha fazla duymasını, fark etmesini istiyoruz. Bu bir yaşam biçimi, bir tercih vs. değil, doğuştan gelen bir şey. Bu sadece interseksler için değil, bütün LGBTİ+’lar için geçerli. Biz böyleyiz, kendimiziz, varız ve sadece kendimiz olarak yaşamaya çalışıyoruz. Siz fark etmeseniz de sokakta yanınızdan geçiyoruz, iş arkadaşınızız, belki dostunuz, komşunuzuz. Herkesin bunun farkına varmasını istiyoruz. Çok teşekkür ediyorum ben de bu fırsat için. 

SON SAYI