Antikapitalist Kadınlar gece yarısı alınan bir kararla İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasına karşı hayatı durdurma çağrısı yaptı. Bildiri şöyle:
"Sanki aylardır her yerde sokaklara çıkıp “İstanbul Sözleşmesi’ni Uygula” dememişiz, 8 Mart’ta meydanlarda İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceğimizi haykırmamışız gibi, bir gece yarısı Cumhurbaşkanı’nın kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiği açıklandı. Bu kararla kadınların, LGBTİ+’ların ve çocukların yaşam hakkı yok sayılıyor. Toplumsal cinsiyet temelli şiddettin önü açılıyor.
Kadınların kazanımlarının aileyi parçaladığını, toplumsal cinsiyet eşitliğinin “fıtrata” aykırı olduğunu düşünen iktidar uzun zamandır kazanılmış haklarımıza karşı sistematik bir savaş yürütmekte. Üç çocuk baskısı, boşanmanın zorlaştırılması, kamu hastanelerinde kürtaj hakkının kullandırılmaması, nafaka hakkının gaspına yönelik kampanyalar, pandemi fırsatçılığıyla kız çocuklarını tecavüzcülerle evlendirmeyi amaçlayan TCK 103 düzenlemesi gibi saldırılar haklarımıza yönelik baskıların arkasının kesilmeyeceğini gösteriyor.
Son yıllarda birçok ülkede sağ iktidarlar kadınların ve LGBTİ+’ların haklarına göz dikti. Bugünlerde Yunanistan’da, aileyi koruma yasasında kadınlar aleyhine değişiklik yapmaya girişen iktidara karşı mücadele ediliyor. İstanbul Sözleşmesi düşmanlığında da Türkiye tek örnek değil. Polonya’daki iktidar da İstanbul Sözleşmesi’nden çekileceğini açıkladı. Polonya’daki iktidar İstanbul Sözleşmesi’nin “dışarıdan dayatılan” ideolojik bir saldırı olduğunu, geleneksel aile değerlerini yok ettiğini, LGBTİ+’ların hakları olduğunu iddia etmenin komünizmden bile daha tehlikeli olduğunu, ülkede kadınları koruyan yeterince yasa olduğunu savunuyor. Macaristan’da yıllardır aynı gerekçelerle Sözleşme’nin onaylanması reddediliyor.
Sözleşme neden bu kadar hedef haline getirildi?
Son yıllarda haklarımıza dönük saldırıların, dünya kaynaklarını küçük bir azınlığın çıkarları uğruna kullanmak için yapılan hamlelerin parçası olduğunu unutmamak da gerekir.
İktidar sadece seçim kaygılarıyla hareket etmiyor. Tam bir sınıf savaşı söz konusu. Haklarımıza karşı saldırılar artık iflas ettiği iyice açığa çıkan neo-liberal politikaların bir sonucu olarak gerçekleşiyor. Kadınlar hem en ucuz hem de bedava iş gücü. Evde bakım işlerini bedava yapan kadınlar, işyerlerinde de sefalet koşullarında, esnek, güvencesiz, düşük ücretle çalışıyorlar. Krizin yükü tamamen kadınların omuzlarında, işten çıkartılanlar ilk önce kadınlar.
İstanbul Sözleşmesi devleti şiddete maruz bırakılanları koruyucu mekanizmalar, ekonomik, hukuki, toplumsal olarak güçlendirecek uygulamalar oluşturmakla yükümlü kılmanın yanı sıra toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dikkat çekiyor. Esas olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması gerektiğini vurguluyor. Sözleşmeye karşı çıkanlar toplumsal cinsiyet eşitliğini reddederek kadınları evdeki geleneksel rollere, iş yerlerindeki sefalet koşullara mahkûm etmek istiyor.
Şimdi hayatı durdurmanın tam zamanı. Son yıllarda tıpkı İspanya’da, İtalya’da, ABD’de ve daha pek çok ülkede olduğu gibi haklarımızı korumak için greve çıkma zamanı. Bu grevi örgütlemek ve greve katılımı genişletmek için LGBTİ+’lar, göçmen kadınlar ve toplumun tüm ezilen kesimleriyle birlikte küresel taleplerle sendikalara, meslek örgütlerine çağrıda bulunan bir kampanya birliğine ihtiyacımız var. Aşağıdan hareketi birleştirme yeteneğine sahip, taban inisiyatiflerine dayalı kitlesel bir mobilizasyonla bu saldırıyı durdurabilir, yeni kazanımların da yolunu açabiliriz.
Hayatlarımız için hayatı durduralım, birleşelim, kazanalım!"