23 Haziran'da yenilenen İstanbul seçimlerinde AKP-MHP ittifakının yaşadığı büyük yenilgi üzerine basın açıklaması:
Yenilenmiş İstanbul seçimleri sona erdi. Ekrem İmamoğlu, AKP adayı Binali Yıldırım'a büyük bir fark attı. “Oylarımız çalındı” diyenlerin söyleyebileceği hiçbir şey kalmadı.
Sonuç, 31 Mart'ta yenilgiyi tadan AKP'nin 23 Haziran'da çözülme sürecine girmesidir.
Sonuç AKP açısından devasa bir yenilgidir.
Sadece AKP açısından değil, AKP-MHP koalisyonu açısından da ağır bir yenilgidir bu yaşanan.
Bu yenilginin yaşanacağı neredeyse kesindi. 31 Mart seçimlerinin ardından YSK'nın yeniden seçim kararını vermesinden sonra, 27 Mayıs’ta şunu demiştik:
"AKP liderliğinin MHP’yle kurduğu ittifakın politikalarının adalete, eşitliğe, özgürlüğe, demokrasiye aykırı olduğunu kavrayarak 31 Mart’ta AKP’ye oy vermeyen işçi, emekçi, yoksul AKP’lileri bu politikaya kazanmak, 23 Haziran seçim kampanyamızın esasını oluşturacak.
Artık İstanbul seçimi, sadece bir İstanbul seçimi değildir. AKP liderliğine evdeki hesabının çarşıya uymadığını göstermenin demokratik platformudur!
Türkiye’de nüfusun büyük çoğunluğu İmamoğlu’nun hakkının yendiğini düşünüyor. Sadece bu da değil!
31 Mart’tan sonra AKP’nin seçim kampanyası berbat bir ırkçılıkla, Rumları, Karadenizlileri, Pontusları aşağılayarak devam etti ve İmamoğlu’nun Karadeniz mitingleri bu aşağılamanın İmamoğlu’na desteği artırdığını gösterdi.
Fakat, YSK kararının AKP liderliğinin beklediğinin tam tersi sonuçlar yaratması mümkün. Mümkün zira 31 Mart seçimleri yaşandı. İnsanlar gerçeği biliyorlar, insanlar cesaretlendi, demokratik yollardan AKP-MHP koalisyonunun geriletilmesinin mümkün olduğu ortaya çıktı. OHAL döneminin travmaları hâlâ sürse de, örneğin Füsun Üstel barış imzacısı olduğu için cezaevine girse de 31 Mart değişim, kazanma, AKP’yi geriletme gibi alanlarda muazzam bir moral vererek OHAL’in psikolojik koşullarının bütünüyle dışında bir durum yarattı.
Onlarca sanatçının, üstelik geçtiğimiz aylarda Erdoğan’la el sıkıştığı için aşağılanan sanatçıların da içinde olduğu bir kalabalığın, 31 Mart’taki tutumlarından bağımsız olarak İmamoğlu’nu açık açık destekleyen mesajlar yayınlamaları rüzgarın yönünün değiştiğini gösteriyor.”
Tam olarak böyle oldu. Rüzgârın yönü 31 Mart'ta değişmişti, 23 Haziran'da rüzgâr fırtınaya döndü.
Ekrem İmamoğlu, Binali Yıldırım'a yaklaşık 800 bin oy fark attı!
Fırtına sadece bu oy farkında açığa çıkmıyor. İlk seçim sonuçlarına göre, Ekrem İmamoğlu, 31 Mart'ta Binali Yıldırım'ın yani AKP'nin önde olduğu 13 ilçede daha öne geçti.
31 Mart'tan birkaç gün sonra Erdoğan, CHP'ye ilçe belediyelerinin çoğunu alamadığı için "topal ördek" demişti. Şimdi bu durum da değişti.
Şimdi yepyeni bir durum var karşımızda.
AKP-MHP ittifakının çözüldüğü, AKP'nin derin bir krizle karşı karşıya kaldığı, yalancılığın, riyakarlığın, önüne geleni ırkçı terimlerle suçlamanın, her farklı düşüneni hain ilan etmenin, demokrasiye kastetmenin, yoksulları aşağılamanın, Kürtler üzerinde aralıksız baskı uygulamanın, yargı alanında uygulanan baskıların, hukuksuzluğun, ekonomik krizin faturasını emekçilere çıkartmanın, yoksulun karşısında zenginden yana saf tutmanın, medyadaki tek sesliliğin ve düşünce özgürlüğü üzerindeki baskıların yarattığı siyasal ve psikolojik ortamın hesabı, bu ortamı yaratanlardan soruldu.
31 Mart'ta böyle düşünen ilçelere, 23 Haziran'da Üsküdar, Fatih, Eyüp, Güngören, Bahçelievler, Sancaktepe, Silivri, Çatalca, Şile, Tuzla, Zeytinburnu, Bayrampaşa ve Beyoğlu da eklendi.
Şimdi AKP'liler yeniden suçlu arayacaklar! İlk suçluyu bulmaları çok kolay. 31 Mart seçimlerinin hemen sonrasında oylar çalındı diyenler AKP açısından çoktan başlamış geri çekilmeyi hızlı bir çözülmeye çevirdiler. Suçlu arayan AKP'liler onlara baksın!
Suçlu arayan AKP'liler, aynaya baksın!
Suçlu arayan AKP'liler, 15 Temmuz darbesinin ardından her gelişmeyi siyaseti daha otoriter bir şekle büründüren kendi liderliklerine baksın!
Suçlu arayan AKP'liler, yerli-milli politik ve baskıcı politik hatlarına baksın!
Sonuçlar için ilk söylenecek şey, AKP'nin çözülme sürecinin kesin bir hâl almış olmasıdır.
AKP liderliği 23 Haziran seçimlerini memleketin beka sorununa indirgemişti, seçim sonuçları AKP açısından bir beka sorunun başladığını gösteriyor.
Seçimlere birkaç gün kala, Abdullah Öcalan'ın mektubu üzerinden Kürtlerde kafa karışıklığı yaratılabileceği gibi cin fikirler, yerli-milli koalisyonun çözümleri kavramaktan ve yönetebilmekten bütünüyle uzaklaştığını da kanıtladı.
Seçimler açısından Öcalan’ın görüşlerini kamuoyuyla paylaşmasının hiçbir olumsuz sonucu olmayacaktı. Tersine, daha bir ay önce Dersim tartışmasında astığım astık olanlar, Kürdistan kelimesini her yerde yasaklayanlar, seçimden birkaç gün önce İstanbul’da adeta Kürt günleri ilan etmiş vaziyete gelince, olaylara objektif bir şekilde bakabilen büyük ve sakin çoğunluk açısından iktidardan gelen seslerdeki açık tutarsızlık gizlenemez bir boyuta ulaştı. Bu tutarsızlık, seçimleri kazanmak için girişilen bu hırçın tutum, Anadolu Ajansı’nın Öcalan’dan Kürtçe alıntı yapması, Bahçeli’nin HDP’yi Kürtlere Öcalan’ın dediğini yapmıyorlar diye şikâyet etmesi, AKP liderliğinin durumunu toparlama yeteneğinden bütünüyle uzaklaştığını gösteriyordu.
Düğümü çözmek için attıkları her adım, düğümü daha da içinden çıkılamaz hâle getiriyor.
23 Haziran seçimleri bu açık gerçeğin gizlenemez hâle gelmesine neden oldu.
AKP, artık, hemen bütün büyükşehir belediyelerini ve özellikle İzmir, Ankara, Diyarbakır'dan sonra, İstanbul büyükşehir belediyesini de kaybetmiş olan partidir.
Bu durumun yaratacağı siyasi zaaf, muhalefetin 31 Mart ve 23 Haziran'da aldığı güçle yeni bir seçim hattına girecek olmasıdır.
Bizler, "Hakkını yediler, hakkını iade etmek için, mazbatasını geri vermek için" oylarımızın İmamoğlu'na verileceğini söylemiştik.
Bu tercihimizi açıklarken, İmamoğlu ve CHP hakkında hiçbir hayale kapılmadık.
Önümüzdeki dönemde bizleri bekleyen ekonomik, siyasal ve toplumsal kutuplaşma alanlarında seçimin arkasından derinleşerek sürecek istikrarsız koşullarla yüz yüze kalacağız ve bu koşullara hazır olmalıyız. AKP-MHP-devlet ittifakının İstanbul seçimlerini kaybetmesi, bu istikrarsız koşullara daha avantajlı bir pozisyonda girmemiz anlamına gelecek. Apaçık bir haksızlığı örgütleyen siyasal iktidara, kendi tabanının bir bölümünün de katkısıyla güçlü bir yanıt verilmeye başlanmış oldu. Şimdi bu yanıtı, işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin aşağıdan, antikapitalist bir alternatifini yaratarak örgütlemek için kolları sıvamalıyız.
24 Haziran'da 23 Haziran'a göre çok daha avantajlıyız.
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi
23.06.2019