Hem barıştan hem göçmenlerden yanayız

AÇIKLAMALAR
Tipografi
  • Daha Küçük Küçük Orta Büyük Daha Büyük
  • Varsayılan Helvetica Segoe Georgia Times

Suriye’ye asker gönderme tezkeresi gündeme geldiğinde, tezkereye ‘hayır’ denmesi gerektiğini savunmuştuk. Tezkerenin ateşli savunucuları ve sınırötesi askeri harekatlara ‘evet’ diyen CHP ve İYİP bu sorunu bir beka meselesi olarak ele almıştı. Suriye son beş yıldır bir beka sorunu olarak görülüyor. Beka tehlikesinden söz edenlerin bir kısmı, Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin elde edeceği statükoyu, başkaları ise göçmen akınının durdurulmasını, bazıları da ikisini birden tartışmaya açıyor.

Oysa sorunun aslı, büyük emperyalist güçler arasındaki iç çelişkilerin, Türkiye, İran, Suudi Arabistan gibi ülkelerin de aralarında bulunduğu bölgesel güçleri cesaretlendirmiş olması. Emperyalist ülkelerin çelişkileri bir gerçek olsa da, bölgesel bir güç olmaya çalışan ülkelerin küresel ekonomi içinde cılız bir konumda olmaları ve ordularının bu hedeflerine yönelik planları açısından yetersiz kaldığı gerçeğini ortadan kaldırmıyordu. Türkiye dış politikada makas değiştirdiği son beş yılda “hem ABD ve Rusya’yla” “hem de ABD ve Rusya’ya karşı” bir bölgesel ve küresel politika izliyor. Suriye’ye yönelik birbirini takip eden harekatlar, zaten bu politikanın sınırlarına dayanıldığını göstermişti. Esad güçlerinin peşi sıra ele geçirdiği bölgelerin içinde kalmaya başlayan Türk Silahlı Kuvvetleri gözlem noktaları ise başlı başına büyük bir tehlike arzediyordu. Rusya’yla yapılan anlaşmalara güvenilmesi, bugünlerde tanık olmak zorunda kaldığımız can kayıplarına yol açtı.

33 asker öldü, onlarca yaralı var.

Sorunu gerçekçi bir şekilde değerlendirmek gerekiyor. Soçi ve Astana süreçlerindeki anlaşmalar, bu saldırıların öncesinde, sahada zaten fiili anlamda yok sayılmıştı. İdlib haftalardır bir savaş şehri. Onlarca sivil öldü, yüz binlerce insan göç etmek zorunda bırakıldı.

1. Rusya ile ABD’ye kafa tutmak ya da ABD ve NATO’yla birlik olup Rusya’yla hesaplaşmak, emperyalist bloklardan birini diğerine tercih etmektir ve bunun, maalesef beklendiği üzere, faciayla sonuçlanan bir dış politika olduğu ortaya çıkmıştır.

2. Türkiye 15 Temmuz darbe girişimi sürecinden sonra hızlandırdığı, Rusya’yla yakınlaşma politikasına geri dönmemelidir. Rusya, katil Esad’ın en büyük destekçisidir ve yüzbinlerce Suriyelinin ölümünden, milyonlarca insanın göçünden sorumludur.

3. Türkiye, ABD ile tüm askeri ilişkilerini sonlandırmalıdır. Rusya’nın bu saldırısı, S-400 ticaretinin emperyalistlerin çıkarları açısından hiçbir anlam taşımadığını göstermiştir. Patriot satın alınarak, en büyük küresel terörist olan ABD’nin meşrulaştırılmasına da yol açılmamalıdır. 

“Ne Washington ne Moskova!” tek doğru slogandır.

4. Suriye tezkeresine karşı çıkarken, can kayıplarının yaşanmasını engellemeye çalışıyorduk. Türkiye, Suriye’deki tüm askerlerini geri çekmeli, sınır güvenliğini sağlamanın yolu olarak da Suriye halklarıyla dayanışma tutumunu devreye sokmalıdır. 

5. Suriye’deki askeri hareketlenmeden ya da ölümlerden hiçbir şekilde sorumlu olmayan göçmenler, Türkiye’de yaşayan halkların, yoksulların, temel haklarının en kısa sürede tanınması ve yaşam standartlarının yükseltilmesi gereken sınıf kardeşleridir. 

Sınırlar açılsın, göçmenlere özgürlük! 

Ancak Suriyelilerin plastik botlarla sınırı geçmeye yönlendirilmesine de bir son verilmeli, tüm göçmenlerin güvenli geçişleri temin edilmelidir. 

Sınırlar AB’ye gözdağı vermek için değil,  en temel insanlık hakkı olduğu için açılmalıdır.

DSİP GYK

29 Şubat 2020

SON SAYI