Devrimci Sosyalist İşçi Partisi'nin (DSİP) bir parçası olduğu Uluslararası Sosyalistlerin İsrail devleti ve Filistin direniş örgütleri arasındaki savaşa dair değerlendirmesi:
• Hamas ve diğer direniş örgütlerinin 7 Ekim'de başlattığı saldırılar, Filistin sorunu çözülmeden Ortadoğu'da barışın olamayacağına dair bir uyarıydı. Ancak İsrail Devleti'nin ve ABD'nin başını çektiği Batılı müttefiklerinin tepkisi, yeni bir emperyalist savaş başlatma yönündedir. İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) Gazze'ye yönelik saldırısı şimdiden, binlerce sivilin ölümüne ve büyük yıkıma neden oldu.
• Liberal ve reformist soldaki pek çok kişi, Hamas'ı kınama ve İsrail'in meşru müdafaa hakkını teyit etme konusunda hızla kendi hükümetlerinin peşinden gitti. Medyadaki vahşet hikayeleri seli, 7 Ekim'de gerçekte ne olduğunu gölgeledi. Ama zalim ile mazlum çatıştığında tarafsızlık ve eşdeğerlik olamaz. Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını ve İsrail yerleşimci sömürge devletine karşı silahlı mücadele hakkını destekliyoruz.
• Binyamin Netanyahu'nun yozlaşmış aşırı sağ hükümeti, Biden yönetiminin desteğiyle, 2020'de Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile imzalanan 'İbrahimi anlaşmaları'nın ardından Suudi Arabistan ile ilişkileri 'normalleştirmeye' çalışıyordu. Siyonist yerleşimciler ve IDF, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki Filistinlileri mülksüzleştirmeye ve sınır dışı etmeye devam ederken, Netanyahu Hamas'ı Filistin Yönetimi'ne karşı kışkırtarak Filistinlileri ayırmaya çalıştı.
• 7 Ekim saldırıları Filistinlilerin göz ardı edilemeyeceğini veya ötekileştirilemeyeceğini acımasızca gösterdi. Ayrıca saldırıları öngöremeyen ve saldırıları engellemekte yavaş kalan İsrail askeri ve güvenlik yapısını da küçük düşürdüler. İsrail'in ırkçı yöneticileri açısından bu yenilginin muhteşem bir intikamla cezalandırılması gerekiyor.
• Netanyahu döneminde etkisi büyük ölçüde artan İsrailli aşırı sağ, yeni savaşı, Filistinlilerin İşgal Altındaki Topraklardan kitlesel olarak sınır dışı edilmesi anlamına gelen 'transfer' hayallerini gerçekleştirmek için bir fırsat olarak görüyor. IDF'nin Gazze'deki Filistinlilerin güneye, Mısır sınırına doğru ilerlemesi yönündeki emirleri, ABD'nin Mısır hükümetine sınırı açması için baskı yapmasıyla birlikte, bu hedefi gerçekleştirmeye yönelik ilk adım olarak görülüyor. Bu arada yerleşimciler, Bedevi çobanların Batı Şeria'dan sürülmesi yönünde adım attı. Ortadoğu hükümetleri, ikinci bir Nakba'nın bölgede genel bir savaş anlamına geleceği konusunda hem İsrail'i hem de Batılı güçleri uyarmalı.
• ABD, Avrupa Birliği ve önde gelen Batı Avrupa devletleri İsrail'i sadece sözle değil aynı zamanda askeri destekle de desteklemek için koştular; ABD örneğinde iki uçak gemisi grubu, 2000 Deniz Piyadesi ve hava savunma sistemleri. Biden yönetimi, Hamas ile Putin'i zorlama bir yorumla, 'demokrasinin' düşmanları olarak ilişkilendirmeye çalıştı. Dünyanın geri kalanı için bu adeta, ABD ve NATO'nun ikiyüzlülüğünün altını çizdi. Rusya ile bir vekalet savaşı yürütürlerken, Ukraynalıların meşru müdafaa hakkını destekleyerek ve Moskova'nın işgalini ve sivillere ve altyapıya yönelik saldırılarını kınarken, Filistinliler için aynı hakkı yok sayıyor ve İsrail'in zulmünü görmezden geliyorlar.
• Aslında İsrail ve onun Batılı emperyalist destekçileri savunmasız bir konumdalar. İran ve Lübnan'daki Hizbullah savaşa katılırsa, IDF kendisini baskı altında hissedecektir. ABD, bölgedeki kendi birliklerini ve üslerini korumanın telaşında; ancak, örneğin Suriye ve Yemen'deki hedeflere yaptığı saldırılar, kaçınmaya çalıştığı daha geniş bir savaşın gerçekleşmesini hızlandırabilir. Washington aynı zamanda Orta Doğu'da ekonomik ve siyasi etkisi hızla büyüyen Çin ile ilişkileri de yönetmeye çalışıyor. Bölgedeki askeri gerilimin tırmanması, dünya ölçeğinde büyüyen emperyalistler arası rekabeti daha da şiddetlendirebilir. Gazze'deki sivillerin acılarını hafifletmek için ABD ve diğer birçok hükümetin İsrail üzerinde "insani" önlemler alması yönünde artan baskının nedeni budur.
• Gazze kuşatması, Filistin'le dünya çapında büyük bir dayanışma hareketini tetikledi. Bu durum, son yıllarda yoğunlaşan, anti-Siyonizm'i antisemitizm olarak damgalayan resmi kampanyalara ve özellikle Avrupa'da Filistin'le dayanışmayı suç sayma çabalarına rağmen gelişti. Bazı ülkelerde Filistin'le dayanışma hareketinin tırmanmasına ve giderek büyümesine yeni bir baskı ve Müslüman karşıtı ırkçılık dalgası eşlik ediyor. Avrupa'nın birçok ülkesinde gösteri yapma hakkından mahrum bırakılan ve antisemitizmle suçlanan Filistinli ve Arap nüfusa yönelik gösteri yasaklarına ve ırkçı saldırılara karşı çıkıyoruz. Protestoculara, İsrail'in kendi adlarına konuşmasına izin vermeyi reddeden dünya çapında sayıları giderek artan Yahudiler de dahildir. Biz, Uluslararası Sosyalizm Akımı olarak kitlesel gösterilerin inşasında aktif olarak yer aldık ve buna devam edeceğimize söz veriyoruz.
• Mevcut Filistin dayanışma hareketi, yüzsüzce Siyonizm'in yanında yer alan egemen sınıflarımıza karşı derin öfkeyi dile getiren popüler enternasyonalizmin etkileyici bir yükselişini temsil ediyor. Hükümetlerimize baskı yapmak çok önemli. Odak noktası ülkeden ülkeye değişecek, ancak İsrail büyükelçisinin sınır dışı edilmesi ve AB'de Avrupa Komisyonu'nun şaşırtıcı derecede Siyonist yanlısı başkanı Ursula von der Leyen'in istifası gibi talepler Batılı hükümetleri değişime zorlamanın somut bir yöntemini sağlayabilir.
• Dayanışmanın sadece sokaklarda ifade edilmesi gerekmiyor. Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar hareketi (BDS) son yıllarda artan devlet saldırısına maruz kaldı. Bunu inşa etme çabalarının yoğunlaştırılması gerekiyor. Filistin ile sendikalar nezdinde dayanışma özellikle önemli. 2021'deki Birlik İntifadası sırasında İtalya'dan Güney Afrika'ya ve ABD'ye kadar dünyanın dört bir yanındaki liman işçileri İsrail'e silah tedarikini engelledi. Bu örneği temel almamız gerekiyor. Filistin'in özgürlüğüne yönelik destek üniversitelerde yeniden ortaya çıktı ve BDS'yi destekleyen militan eylemler, güçlü bir radikal öğrenci hareketinin yeniden inşasına yardımcı olabilir. Ayrıca İsrail mallarının süpermarketlerden kaldırılması çağrısı yapılarak BDS kasabalara ve topluluklara götürülebilir. Gazze'ye yönelik desteğin artması farklı ülkelerde, Fransa ve Mısır gibi baskıların yoğun olduğu ülkelerde bile, kitlesel bir harekete yol açtı. Sosyalistlerin hareketin merkezinde olması gerekiyor çünkü hareket farklı ülkelerde devrimci solu niteliksel olarak güçlendirecek gerçek bir potansiyel barındırıyor.
• Siyonist yerleşimci sömürge devleti İsrail var olduğu sürece Filistin sorununun çözümü olamaz. Yapısal olarak Filistinlilerin mülksüzleştirilmesine ve baskı altına alınmasına dayanıyor. Onlarla barış içinde bir arada yaşayamaz; ya Filistinlilere karşı sürekli savaşmalı ya da aşırı sağın talep ettiği gibi onları yok etmeli ya da sınır dışı etmelidir. 7 Ekim saldırıları, Siyonizmin tarihi hedefi olan bu devletin, kendi Yahudi vatandaşlarının güvenliğini bile garanti edemediğini gösterdi. İsrail topraklarında ve İşgal Altındaki Topraklarda, Arapların ve Yahudilerin, Müslümanların ve Hıristiyanların eşit haklarla barış içinde bir arada yaşayabileceği laik demokratik bir devlet şeklindeki, Filistin ulusal hareketinin orijinal vizyonunu destekliyoruz. Filistin'de, başarısız iki devletçiliği ve Filistin Yönetimi'nin yozlaşmış ihanetini reddeden ve önceki intifadaların kitlesel direnişini yeniden inşa etmeye çalışan yeni nesil radikal militanların ortaya çıkmasını çok önemli olarak görüyoruz.
• Filistin direnişi bu devletin başarıya ulaşmasının vazgeçilmez şartıdır. Ancak Batı emperyalizminin bekçi köpeği İsrail'i yenmek için tüm Arap dünyasının gücünün seferber edilmesi gerekiyor. Yozlaşmış, baskıcı ve emperyalizme sıkı sıkıya bağlı olan mevcut Arap rejimleri, bu mücadeleyi yürütmekten aciz olduklarını uzun zamandır kanıtladılar. İşçilerin ve köylülerin bu rejimleri devirdiği Arap coğrafyasındaki sosyalist devrim, İsrail'e karşı zaferin koşullarını tamamlayacaktı. 2011'de ve daha yakın zamanda Cezayir ve Sudan'da yaşanan ayaklanmalar bize bölgedeki devrim potansiyeline dair bir fikir verdi. İsrail'in Filistinlilere karşı yürüttüğü vahşi intikam savaşının Batı emperyalizmi için yarattığı tehlikelerden önemli biri de, Arap kitlelerini yeniden sokaklara çekmesidir. Akımımızın kurucusu Tony Cliff'in de söylediği gibi, Kudüs'e giden yol Kahire'den geçiyor.
Uluslararası Sosyalist Akım Koordinasyonu