Neoliberal çağın tüm kurumlarıyla tüm gezegen için çöküş anlamına geldiğini keskin bir şekilde ortaya çıkartan Covid-19 salgını ve bu salgından daha da ağır bir tehdit olan küresel iklim krizi koşullarında, olağanüstü siyasal gelişmelere yanıt vermek için, 150. doğum yılında Lenin’i bir kez daha hatırlamak ve Leninizm diye özetlenen geleneği bir kez daha ele almak büyük bir önem taşıyor. Önem taşıyor, çünkü geçen yüzyılın başında, başka bir küresel yıkımın, yine salgın hastalıklar ve Birinci Dünya Savaşı’nın göbeğinde insanlığın bu yıkımı geride bırakacağı demokratik ve özgürlükçü siyasal hamle, Lenin’in örgütlenmesine yardımcı olmaya tüm yaşamını adadığı işçi sınıfından geldi. Bugün benzer bir hamle yaşamsal öneme sahip. Lenin’in entelektüel, siyasal ve örgütsel mirasını kavramak bu yüzden her zamankinden önemli. Söz konusu Lenin olduğu için, bu mirası 1917 yılında işçi sınıfının dünya tarihsel eylemini doruğunda ele almaya çalışmakta fayda var.
Devrimin gerekliliği
Lenin, tüm siyasi perspektifini, Marx’ın şu yaklaşımına ayaklarını sağlam bir şekilde basarak geliştiriyordu: "Kapitalist toplumla komünist toplum arasında, kapitalist toplumdan komünist topluma devrimci dönüşümler dönemi yer alır. Buna, devletin proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamayacağı bir politik geçiş dönemi karşılık düşer.''
Bu tez, sosyalizm mücadelesi içinde devrimci geleneğin üzerinde yükseldiği perspektifi sunuyor gerçekten de. Sınıfsız, her bireyin özgürlüğünün dayanışmacı toplumun bütünü tarafından garanti altına alındığı ve üretim araçları üzerindeki sömürüye neden olan özel mülkiyet ilişkilerinin kaldırıldığı bir toplum, kapitalist üretim tarzının gönüllü ve kendiliğinden bir şekilde dağılmasıyla kurulmayacak ne yazık ki. İçinde yaşadığımız toplumsal örgütlenmenin egemen güçleri, sınıf egemenliklerinden vaz geçmektense gezegenin toptan çöküşünü göze alabileceklerini defalarca gösteriler. Devrim, iki nedenden dolayı, birincisi kapitalist devlet aygıtını parçalamanın başka bir yolu keşfedilmemiş olduğundan, ikincisi ise işçi sınıfının ve ezilenlerin kendi aralarındaki bölünmüşlükten ve üzerlerindeki egemen sınıf hegemonyasından ancak bir devrimci ayaklanmayla kurtulmaları mümkün olduğu için gerekli.
Devrimin güncelliği
Toplumsal ve siyasal gelişmelere bu temel perspektifle bakan bir siyasi örgütlenme, her gelişmeyi, olağan ve istikrarlı gibi görünen tüm süreçleri, iç çelişkilerini görerek kavramaya çalışır. Her olağan gelişmenin, olağanüstü bir gelişmeye gebe olduğunu görmek, istikrarlı gibi görünen süreçlerin içindeki istikrarsızlık öğelerini kavramak ve siyasal propagandanın merkezine bu kavrayışı oturtmak, işçi sınıfının tüm örgütlenme sürecine bambaşka bir karakter kazandırır. Üstelik, istikrarlı görüntüsünün altına gizlemeyi hiçbir zaman başaramadığı patlamalı krizleri, savaşları ve yarattığı sürekli yıkımla kapitalizm, kendi temel işleyiş mekanizmalarıyla kriz üreten bir sistemdir.
Şubat devrimi
Lenin’in teorik parlaklığı, dünya ekonomisi içinde Çarlık Rusyası’nın ekonomi-politiğini analiz ederken yaslandığı Marksist kavramları, bu analizin siyasi sonuçlarına da uyarlama ve çoğu yerde bu kavramları geliştirebilme yeteneği göstermesindedir. 1905 devriminden 12 yıl sonra, Birinci Dünya Savaşı’nın dünya çapında yarattığı kan ve yıkımın ortasında, hiçbir partinin yönlendirmesi olmadan başlayan Rus devrimi yedi aylık bir baş döndürücü süre içinde Lenin’in en başından beri merkezinde yer aldığı bir öncü işçiler örgütlenmesinin ve kapitalizmin çelişkili, sıçramalı, patlamalı doğasından haberdar olan, bu sosyal patlamalara kendisini uyarlamak için örgütlenen aktivist işçilerin varlığının ne kadar önemli olduğunu gösterdi.
Doğan Tarkan’ın yazdığı gibi: “Bolşeviklerin iki belirleyici üstünlükleri vardı: 1) Devrimci sınıfın, proletaryanın tam anlamı ile organik bir parçası olmaları, 2) Bu birinci üstünlüklerinin ürünü, sonucu olarak tavizsiz bir biçimde proletaryanın çıkarlarım savunmaları, onun taleplerini formüle etmeleri.”
Rusya’da 1917 Şubat’ında devrim oldu ama savaşın yarattığı yoksulluk ve öfke işçi mücadelesinin 1915’ten itibaren yükselmesine neden olmuştu. 1916 yılında hareket yükselmeye devam etti. Yıl boyu, 243’ü politik olmak üzere 1410 grev gerçekleşti. Bir önceki yıla oranla 500 daha fazla veya % 50 artış yaşandı. Greve katılanların sayısı 539 binden 1 milyonun üzerine çıktı. Grevlerin süresi uzadı. 1917 yılının Şubat ayına gelindiğinde hareket günbegün büyümeye başlamıştı. 18 Şubat günü Putilov fabrikasının bazı bölümlerinde çalışan işçiler ücretlerine % 50 zam istediler. Fabrika yönetimi bu talebi reddedince diğer bölümlerin de katıldığı bir grev başladı. 21 Şubat’ta fabrika yönetimi bütün fabrikada lokavt ilan etti. Böylece sokakta emekçilerin hareketliliğinin geliştiği bir ortamda örgütlülük düzeyi çok yüksek olan Putilov’un 30 bin işçisi sokağa çıktı. Bu olay Şubat Devrimi’nin gelişmelerine büyük bir etkide bulundu. Şubat Devrimi’nin asıl kıvılcımı Petersburglu kadın işçilerin eylemidir. 23 Şubat’ta Uluslararası Kadınlar Günü’nün anılması için kadın işçiler fabrikalarda hazırlığa başladılar ve sonunda grev karan alındı. 23 Şubat günü kadın işçiler sokağa fırladılar. ‘Ekmek’ başlıca slogandı. Sağda solda kızıl bayraklar açıldı ve ‘Kahrolsun Otokrasi’ sloganları duyuldu. Çar’ın gizli polis örgütü Okrahana raporlarına göre sabah Vyborg bölgesinde başlayan grev öğleden sonra her tarafa yayılıyordu. “50 fabrikadan 87.534 işçi grevdeydi.”
Askerler komutanların, komutanlar bir üst komutanın emrine uymayı, grevci, gösterici işçilere ateş açmayı reddettikçe devrim ilerlemeye başladı.
Şubat Devrimi’nin hareketliliği içinde Bolşevik militanlar muazzam görevler yerine getirdiler. Şubat 1917’de 30 bin işçinin çalıştığı Putilov fabrikasında 150 Bolşevik vardı. Petersburg’un en yoğun sanayi bölgesi olan Vyborg’da ise Bolşeviklerin sayısı sadece 500’dü.
Bu sayısal küçüklüklerine rağmen Şubat devrimini inceleyen bütün tarihçiler Bolşevik militanların grevlerin ve gösterilerin örgütlenmesindeki rollerinde birleşmektedirler. Ancak, Bolşeviklerin bu aktif rolü Bolşevik Partisi için geçerli değil. Birçok Bolşevik’in o günlerde ya da daha sonra belirttikleri gibi partililer partinin yönlendirmesinden tamamen mahrumdular.
Hareketin içerisinde partili işçiler olmasına rağmen hiçbir partinin liderliğini yapmadığı ve bu anlamda kendiliğinden bir sınıf patlaması olan 1917 Şubat Devrimi’nin ilk günlerinde devrimci özyönetim organları olan Sovyetlerde küçük bir azınlık olan Bolşevik Partisi üyesi işçiler ve aktivistler, 6 ay içinde tüm organlarda çoğunluğu kazandılar. Ardından Şubat ayında oluşan burjuvazi ve işçi sınıfının aynı anda iktidarı anlamına gelen ama gerçekte burjuvazinin lehine işçi sınıfının aldatıldığı ikili iktidarın dağıtılması gerektiğini savundular ve tüm iktidarın işçi sınıfının ellerinde toparlanması için mücadele ettiler.
Nitekim, köylülüğün ezici desteğini alan işçilerin önderlik ettiği Ekim ayaklanmasıyla, tarihin ilk zafer kazanan işçi devrimi gerçekleşmiş oldu.
Şenol Karakaş