Kılıçdaroğlu kazanmalı elbet ama bize ırkçılık karşıtı 100 vekil lazım

MARKSİST.ORG
Tipografi
  • Daha Küçük Küçük Orta Büyük Daha Büyük
  • Varsayılan Helvetica Segoe Georgia Times

Şimdi artık artık bir gün kaldı. Yarın seçimler tamamlanacak. Çok büyük ihtimalle, Erdoğan mağlup olacak. Erdoğan'la birlikte ana akım faşist parti, devletin derin yapılanmalarının, mafyanın bazı kanatları da yenilecek. Bu muhalefetin iktidarı kazanmasının ezilenler açısından Türkiye’yi bir cennet bahçesine çevirmeyeceğini ısrarla anlattık. Biz en baştan beri, bir yudum nefes için bu seçimlerde Erdoğan'ın yenilmesi, tüm toplumun tek bir seferlik de olsa "oh be!" diyebilmesi için iktidar blokunun tarihin berbat sayfaları arasına gömülmesi için oy vereceğimizi ilan ettik. Bu seçimde, cumhurbaşkanlığı seçiminde kimin kazanacağı değil kimin kaybedeceği önemliydi. 

Dökülen ekonomi

Erdoğan Türkiye'si korkunç bir tablo sunuyor ve tel tel dökülüyor. “Dışarıdan” bir gözün, Michael Roberts’ın özetlediği gibi, “Erdoğan'ın desteğini kaybetmesinin başlıca nedeni, enflasyonun yılda yüzde 50'ye yaklaşması, ekonomik büyümenin teklemesi, ticaret açığının genişlemesi, para biriminin değer kaybetmesi ve dış borcun rekor seviyelere ulaşması ile Türk ekonomisinin içinde bulunduğu durum. Ekonomik durum, Şubat ayında Türkiye'nin güneyini yerle bir eden, 50.000'den fazla insanın ölümüne ve 3 milyon kişinin de yerinden olmasına neden olan korkunç depremle daha da kötüleşti.  Erdoğan'ın felaketi ele alış biçimi ağır eleştirilere maruz kaldı.  Aynı zamanda, Erdoğan'ın gözetimi altında yaşanan aşırı enflasyon her haneye zarar verdi. Türk mutfağı için hayati önem taşıyan bir kilo soğanın fiyatı başkent Ankara'da son 18 ayda yaklaşık beş kat arttı.” 

Roberts devam ediyor: “Yabancı yatırımcılar Türkiye'den vebadan kaçar gibi kaçıyor. Mayıs 2013'te Türk devlet tahvillerinde yüzde 25 olan yabancı sahipliği 2023'te yüzde 1'in altına düşmüştür. Benzer şekilde, yatırımcılar Türk hisse senedi piyasasından 7 milyar dolardan fazla para çekti.  Türk bankaları ve şirketleri şu anda büyük bir sıkıntı içinde. Türkiye'nin finans dışı şirketlerinin döviz yükümlülükleri, döviz varlıklarını 200 milyar dolardan fazla aşmış durumda.“

Buna derin bir yoksulluk ve eşitsizliği ekleyebiliriz. Türkiye İstatistik Kurumu'nun yeni açıklanan yıllık araştırmasına göre, koronavirüs pandemisinden bu yana Türkiye'de yoksulluk oranı nüfusun yüzde 21,3'üne ulaştı. Temel ihtiyaç maddelerinden en az dördünü karşılayamayanların oranı olarak tanımlanan şiddetli maddi yoksunluk oranı ise yüzde 16,6'dır. 2022 sonuçlarına göre, kurumsal olmayan nüfusun yüzde 33,6'sı izolasyon nedeniyle ısınma sorunu ve konutlarında sızdıran çatı, nemli duvarlar/zeminler/temel, pencere çerçevelerinde/zeminlerde çürüme vb. sorunlar yaşamaktadır.

Erdoğan yönetiminde en zengin yüzde 20'lik kesim toplam gelirin yüzde 47,5'ini alırken, en yoksul yüzde 20'lik kesim sadece yaklaşık yüzde 6'sını aldı. Ondalık dilimler açısından, nüfusun en üst yüzde 10'u toplam gelirin yüzde 32,5'ini alırken, en alt ondalık dilimin payı yüzde 2,2 oldu.

Ha yenildi ha yenilecekler!

Şimdi yenilmeye hiç olmadığı kadar yakınlar. 2019 yerel seçimlerinde aldıkları mağlubiyetin katmerlisini alma ihtimaliyle karşı karşıyalar. Bu yenilgi, basit bir seçmen aritmetiğinin sonucu ya da burjuva partilerin yan yana gelişindeki maharetin ürünü değil. Onların yenilgisinin ardında tüm zor koşullarda direnen, eylem yapan, hakkını arayan, yasaklanan grevlerini grev yaparak aşmaya çalışan, mitingler düzenleyen, kamu çalışanlarından, kurye işçilerine, metal işçilerinden belediye çalışanlarına kadar işçilerin direnişinin payı var.

Onların yenilgisinin arkasında şiddete uğrayan, öldürülen, pandemide hepimizin can güvenliği için en ön cephede savaşmasına rağmen hakkı tanınmayan, düşmanlaştırılan sağlık çalışanlarının gücü var.

Onların yenilgisinde cinayetlere, şiddete, baskıya ve bu cinayetleri sistematik hale getirmek için düzenlenmiş hukuki mekanizmaya, siyasa vurdumduymazlığa rağmen direnişten asla vaz geçmeyen, her cinayetin ardında cinayeti işleyen adamların yargılanması için çabalayan, her önemli günde caddeleri on binler halinde dolduran, İstanbul Sözleşmesi için mücadeleden bir an vaz geçmeyen kadınların direnişi var.

İktidar bloku yeniliyorsa, bu Kürtlerin direnişi sayesinde. Binlerce temsilcisi, vekili, belediye başkanı uydurulmuş terör suçlamalarıyla hapse atılanların geri adım atmaması, Demirtaş, Kışanak gibi temsilcilerinin zindanlardan yükselttikleri umudun Kürtlerin asla gerilemeyen kitlesel gücüyle örtüşmesi onların yenilgisini getirdi.

Haklarında söylenen yalanlara, sürekli düşmanlaştırılmalarına, ardı arkası kesilmeyen linç girişimlerine rağmen, yardıma muhtaç insanlar değil işçi sınıfının bir parçası olduğunu gösteren göçmenlerin varlığı, cesareti, hayatta kalmak için gösterdikleri inanılmaz çabalar, iktidarın göçmenleri bir pazarlık aracı olarak kullanmasının yarattığı kirli iklimi teşhir ederek ve aynı zamanda muhalefetin yalanlarına da net bir şekilde işaret ederek önemli bir rol oynadı.

Gerçek bir dip dalgası

KHK’lıların ölüm kalım mücadelesi, barış imzacılarının mahkemelerde verdiği savunmalar ve geri adım atmayan savaş karşıtlıkları, ekonomik krize karşı barınamıyoruz diyerek sokaklara çıkan öğrenciler, sürekli dışlanan, aşağılanan, hakarete uğrayan ve varlıkları yok sayılan LGBTİ+’ların direnişi, köyleri, dereleri, yaşadıkları topraklar inşaat şirketlerinin kar hırsı için katledilen köylülerin, çevre aktivistlerinin, iklim krizini durdurmak isteyenlerin, ağaçları ya da bir gölü korumak için verdikleri ve sık sık jandarma saldırısıyla yüzleştikleri hareketleri, Soma’da katledilen ardından da cezalandırılmaya çalışılan madencilerin mücadelesi, iş cinayetlerine karşı ses çıkartanlar, çocukların istismar edilmesine karşı mücadele edenler, Çorlu tren kazasından sonra haklarını aramaktan vaz geçmeyen ailelerin mücadelesi, Gezi direnişini darbe girişimine çevirmeye çalışan mahkemeye Gezi tutsaklarının verdiği yanıtlar, insan hakları örgütlerinin ve aktivistlerinin işkence ve kötü muameleye karşı sürekli ses çıkartması, Cumartesi Anneleri’nin geri adım atmayan direnişi, tüm yıldırma politikalarına rağmen polis şiddetini göze alarak her habere her direnişe yetişmeye çalışan gerçek gazetecilerin varlığı, 19 Ocaklarda Hrant Dink’i öldüren mekanizmayla yüzleşmek için ısrarla sürdürülen anmalar, 24 Nisan soykırım anmaları ve bu konuda gösterilen çabalar, siyasal kutuplaştırmaya prim vermeyen ve laik dindar bölünmesini güçlendirmek isteyenlere karşı bir arada yaşamanın önemini vurgulayan hareketler, göçmenlerle dayanışan ağların aktivistleri, Boğaziçi’nde hala süren direniş, fakirin cebinden alıp zengine veren iktidar mekanizmasının her bir adımını teşhir eden sosyalist iktisatçılar, gazeteler, örgütler, aktivistlerin ısrarlı kavgası, hayvan hakları için yan yana gelen ve iktidarın bu alandaki tutumunu sürekli teşhir edenlerin dayanışması, bir çok sanatçının çok zor zamanlarda sözünü söylemekten çekinmemesi ve on binlerce insanın katıldığı konserlerde tutuklu olan arkadaşlarımızla dayanışılması, hukuksal ilkelerin ayaklar altına alındığı sayısız davada kelimenin tam anlamıyla mahkemelerde demokrasi dersi veren demokrat avukatların ve baroların varlığı, ırkçı futbol taraftarlarına karşı sesini yükselten ırkçılık karşıtlarının varlığı, krizin faturasını ödemeyeceğiz diyen sendikaların tabanındaki emekçiler, yıllardır sürdürdükleri bazen sesli bazen sessiz direnişle haklarını almak konusunda çok önemli bir adım atan EYT’lilerin örgütlenmesi…işte daha sayısız örnek vererek büyüteceğimiz bu mücadele alanlarında ayakta duran insanların varlığı AKP-MHP iktidarının yenilmesi ihtimalini güçlü bir seçenek haline getirdi. 

Yarın akşam Erdoğan yenildiğinde bu ilk bakışta varlığı hissedilmeyen, görülmeyen ama aslında her bir gün gücünü bir dip akıntısı şeklinde hissettiren kesimlerin bir zaferi olacak.

Depremin hesabı sorulacak

Yüzbinlerce KHK’lıyı medeni ölüme itmek isteyenlere ve onlarca insanın intiharından sorumlu olanlara karşı öfkesini bileyleyen insanların ayakta durması, medeni de olsa bir ölümü kabul etmemesi sayesinde hep birlikte derin bir nefes alacağız.

50 binden fazla insanı bir kaç dakika içinde aramızdan alan Suriye-Türkiye depreminin ayrıca milyonlarca insanın yaşamı üzerinde ağır bir etkisi oldu. Depremde her şeylerini kaybeden insanların, benzersiz dayanışma ağlarıyla varlarını yoklarını depremin şiddetini yaşayan göçmenlere, kadınlara, emekçilere sunan, birlikte doğal bir afetin bir kitlesel katliama nasıl dönüştüğünü yakından gören, kavrayan, buna daha önce tanık olmadığımız bir şekilde öfkelenen insanların sivil girişimleri bu iktidarın gitmesinde belirleyici bir etmen oldu.

Bizler bütün gücümüzle tüm bu direnişlerin içinde yer aldık, bir parçası olduk, bazen aktif bir örgütleyicisi olduk.

Şimdi İstanbul’da tüm yoldaşları 14 Mayıs akşamı sandıklara sahip çıkmaya, seçim görevlileriyle birlikte davranmaya, Yeşil Sol Partili arkadaşlarımızla beraber oy verilen yerlerde birlikte davranmaya çağırıyoruz.

Büyük ihtimalle yaşanacak coşku patlamasına hep birlikte tanık olmak, bu kazanma duygusunu hep birlikte belki de kitlelerle yaşamak ve hemen 15 Mayıs’ta “nerede kalmıştık?” diyerek mücadeleye devam etmek için, oyumuzu verelim, sandıklara sahip çıkalım.

Elbette tersi bir gelişme de mümkün. Anket şirketleri henüz Kılıçdaroğlu’nu yüzde 50’nin üzerinde göstermiyor. Eğer seçimler ikinci tura kalırsa, aradaki on beş gün sayısız gerginliğe gebe olacak. İnsanlara korkutucu yalanlar anlatmak dışında elinde anlatacağı bir hikaye kalmayan iktidar, son yıllarda  tek bildiği şeyi, baskının dozajını artırmayı gündeme alacak. Hızlı çekim bir tek adam rejimi filmi izletmeye çalışacak. Ama yukarıda anlattığım direniş alanlarının toplumsal kesimleri, öfkesini burnundan soluyan işçiler, bu on beş günü de başarıyla atlatmasını bilecek bir birikimine sahip. MHP, Erbakan’ın oğlu, HÜDA-PAR, BBP ve AKP ittifakına karşı derinlerden sesini duyduğumuz dip dalganın üzerinde yükselecek bir mücadele ittifakı sorunu bütünüyle halletme yeteceğine sahiptir.

Aslolan seçimlerden sonra istikrarsız bir Türkiye’de ezilenlerin mücadele etmek için daha güçsüz bir egemen sınıfla yüzleşecek olmasıdır. OHAL’den beri direnenler, bugün çoktan kazanmış sayılır.

Son sözü direnenler söyledi.

Şenol Karakaş

SON SAYI