Bayram öncesinde göçmenlerin kovulması üzerinden, Zafer Partisi Başkanı Ümit Özdağ’ın başını çektiği yeni bir ırkçı kampanya başlatıldı. İktidar ırkçı basınç karşısında önce “göndereceğiz” dedi, ardından kendisini de hedef haline getiren histeri karşısında geri adım attı. Geçen yaz da Afganistan’da Taliban iktidarından kaçan insanlar üzerinden ırkçı bir dalga yaratılmış, başta Özdağ olmak üzere Sözcü gazetesinden Halk TV’ye herkes “Afganistan istilası”ndan bahseden yalan bombardımana dahil olmuştu.
Sosyal medyada Ümit Özdağ tarafından sahiplenilen “sessiz istila” adlı ırkçı bir film konuşuluyor. Sözcü Gazetesi de Yılmaz Özdil’in “sessiz istila değil, gümbür gümbür istila” başlıklı yazısını manşetten verdi. Göçmenlere yönelik linç dalgası başta Kürtler ve Ermeniler olmak üzere geniş kesimlere yönelik ırkçı bir histeriye dönüştü. Ankara’da Somalilerin işlettiği bir lokanta polisler tarafından kapatıldı. Hakkında ölüm kararı olan İranlı göçmen Gholam Reza Khajavi’nin sınır dışı edilmesi gündeme geldi. 24 Nisan’da Garo Paylan ilk kez siyasal bir linçe maruz kaldı. HDP Genel Merkezi önünde provakasyon tertiplendi. Erzurum’da Kürtçe bir tabelaya yönelik nefret kusuldu. Ardından, Aynur Doğan’ın konseri AKP’li belediye tarafından yasaklandı.
Göçmenlerin ve tüm ezilenlerin güvende hissetmelerine yol açan bu zehirli atmosfere, toplumsal yaşamın tüm dokularını tıkayarak nefes alamaz hale getiren ırkçılığa karşı, işçi sınıfının merkezinde olduğu, tüm ezilenleri kapsayan kitlesel bir mücadele hepimizin önceliği olmalı.
AKP’ye sağdan muhalefet
Göçmenlere yönelik asılsız iddialar son günlerde tehlikeli ve provakatif bir hale dönüştü. Nitekim 2 Mayıs tarihinde Adana Doğankent’te Suriyelilere yönelik bir saldırı gerçekleşti. 2019’da Dumlupınar Mahallesi’nde onlarca dükkanın yağmalandığı bir pogrom yaşanmıştı. Esenyurt ve Altındağ’da da benzer pogromlar tekrarlandı. “Düzensiz göçlerin sıradan insanlarda yol açtığı kaygı” olarak yansıtılan göçmen düşmanlığı bizzat siyasiler tarafından yaygınlaştırılıyor. Rutin bir şiddet sarmalına dönüşen bu atmosferde Avrupa ile kirli anlaşmalara imza atan, göçmenlerin haklarını tanımayan, göçmenleri uluslararası ilişkilerde koz olarak gören iktidar önemli bir paya sahip. Ancak göçün insani bir krize dönüşmesinde muhalefetin de payı var. Özellikle de seçim takvimi yaklaştıkça, iktidarı göçmen düşmanlığı üzerinden köşeye sıkıştırmaya çalışmalarıyla birlikte göçmenlerin yaşamı iyice cehenneme dönüştü.
AKP-MHP koalisyonu direksiyonu en sağa kırdıkça muhalefet de sağa savruluyor. Göçmenlerle dayanışan bir partinin başkanı ırkçılara “ırkçı” dememek gerektiğini, göçmenler karşısında duyulan kaygıyı anlamak, göçmenlerin de haklarını savunmak gerektiğini söyleyen sosyal şöven bir çizgiye geriledi. Solda yeni bir dalga olduğu iddia eden bir parti ise “AKP’nin başımıza açtığı büyük bir dalgayla karşı karşıyayız, geri göndereceğiz” diyordu.
Aşırı sağ güçleniyor
Aşırı sağ Avrupa’da göçmen düşmanlığı üzerinden güçleniyor. Türkiye’de de özellikle ekonomik çöküş yaşandığı, yönetim krizinin her alanda derinleştiği bu koşullarda sağ ve solda aşırı sağ fikirlerin alıcısı bulunabiliyor. Ümit Özdağ’ın partisi bu çeşitli tonlardaki sağcı iklimde aşırı sağın önderliğine soyundu. Özdağ, toplumdaki hemen her kesimin alım gücünün bir sonraki günde kötüleştiği, geleceğe ilişkin beklentilerin tamamen belirsizleştiği şu koşullarda, orta sınıf ve küçük burjuva toplumun krizden rahatsız çeşitli kesimlerinin desteğini almaya çalışıyor. Zafer Parti’sine verilen destek sınırlı ama aksiyoner bir yapısı da var. Sokak gücünü harekete geçirme yeteneğine sahip MHP ve göçmen düşmanlığı üzerinden güçlenen İYİP ile birlikte aynı toplumsal tabana hitap eden bu üç partinin durumunu küçümseyemeyiz. Fransa’da Macron’un dizginsiz neoliberal saldırıları koşullarında güçlenen Le Pen ve Zemmour’un oyları da böyle yükselip üç yılda 3 milyon arttı.
Almanya’da Nazilerin 1928 ile 1930 arasında oylarındaki bir milyona yakın oy artışı karşısında Troçki, işçi sınıfını yaklaşan tehlikeye karşı birleşik mücadeleye çağırmıştı. Ümit Özdağ gibilere karşı mücadeleye girişilmeli, hiçbir platformda ırkçı ve aşırı sağcı görüşlere yer verilmemelidir.
Göçmenlerin güvenliği bizim güvenliğimizdir
Irkçılığa karşı mücadele, kapitalizme karşı mücadeleden ayrılamaz. Üst üste yapılan zamlar ve pahalık yüzünden işçi sınıfı en temel ihtiyaçlarına bile erişemezken tüm kaynaklar sermaye ve silahlanmaya aktarılıyor. İktidara sırtını dayayan patronlar işçi sınıfını açlıkla terbiye etmeye çalışıyor. Göçmen düşmanlığı iktidarın nobranlığı karşısında öfkelenen işçilerin odağını dağıtırken, işçi sınıfını atomize eden bir rol oynuyor. Göçmen işçilerle birlikte mücadele eden katı atık işçilerinin söyledikleri gibi; yoksullarla değil, yoksulluğa yol açan kapitalizmle uğraşmak gerekir.
Göçmenlerin güvenliği bizim güvenliğimizdir. Göçmenlerin özgürlüğü bizim özgürlüğümüzdür. Göçmen haklarını sınırlayan yasalar ve politikalar işçi sınıfının da başta ifade, örgütlenme, gösteri yapma olmak üzere tüm demokratik kazanımlarına göz dikilmesine yol açar. Göçmen düşmanı ırkçı nefret söylemlerine geçit vermemeliyiz.
Çağla Oflas
(Sosyalist İşçi)
---
Nefrete, ayrımcılığa, eşitsizliğe ve ırkçılığa karşı mülteci hakları ve özgürlükler için hep birlikte mücadele edelim.
Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır platformuna katılmak için bize yazın: