DSİP'in 31 Mart 2019 yerel seçimlerinin sonuçlarına ilişkin basın açıklaması
Seçimlerin ardından
Irkçılara ve patronlara karşı mücadeleye!
31 Mart seçimlerinde %84,52 katılım oranıyla 47.784.882 oy kullanıldı ve bu oyların 45.970.921’i geçerli sayıldı. Bu seçimlerde birçok çarpıcı gelişme yaşandı, fakat tüm gelişmeler arasında Anadolu Ajansı’nın Ekrem İmamoğlu’nun kazanacağının kesinleşmesiyle birlikte veri akışını durdurması ve saatlerce CHP’nin İstanbul büyükşehir belediye başkanlığını kazandığını açıklamaması, biz bu basın açıklamasını hazırlarken hâlâ koca koca gazetelerin ve televizyon kanallarının İstanbul’u Binali Yıldırım’ın kazandığını gösteriyor olması hiçbir zaman unutulmayacak! AA’nın tüm karar alma pozisyonundaki sorumluları derhal istifa etmelidir!
Herkesin kazandığı seçim mi?
Bu seçim, Devlet Bahçeli’nin dediği gibi herkesin kazandığı bir seçim değil. Bu seçimin bir kaybedeni var ve bu kaybeden AKP!
AKP hâlâ en çok belediye kazanan parti olabilir ama durumu 16 Nisan referandumunu andıran bir hâl aldı. 2014 seçimlerinde AKP 800 belediyeye sahipti, 31 Mart seçimlerinde bu belediyelerin azımsanmayacak bir bölümünü kaybetti ama daha önemlisi büyükşehir belediyelerinde tam bir çöküş yaşadı. AKP 16 ilde belediye başkanlıklarını kaybetti.
Özetle, 15 Temmuz darbesinin ardından hızlanarak pekiştirilen yerli-milli politik hat, AKP’nin hem CHP’ye hem de ittifak ortağı MHP’ye doğru kaybettiğini gösteriyor. Özetle AKP bölgede üç belediyeyi HDP’den geri almayı başarırken, aralarında İstanbul, Ankara ve Antalya gibi dev şehirlerin olduğu 16 belediyeyi CHP ve MHP’ye kaybetti!
Başka bir ifadeyle, 2014 verilerine bakıldığında Ankara, Antalya, İstanbul gibi illeri kaybederek, AKP, artık Gayri Safi Milli Hasıla’nın belediyeler bazında sadece %30'unu elinde tutuyor, bu oran önceden %75’ti.
Büyük başarı!
Bu seçimin batıda iki kazananı var: CHP ve MHP
CHP, İzmir’in yanı sıra Ankara, İstanbul ve Antalya gibi merkezleri de kazanarak siyasal alanda yeni bir döneme girilmesine neden oldu. Politikanın, ekonominin, turizmin başkentlerini ve İzmir’i kazanan CHP, önemli bir sıçrama sağladı.
MHP ise yerli-milli ittifak süreci başladığından beri adeta küllerinden yeniden doğmuş durumda. Hem bütün fikirleriyle iktidarda olan, hem de iktidar yıpranmasından uzak kalmayı başaran, hem bütün AKP politikalarını destekleyen, zaman zaman tetikleyen ama aynı zamanda muhalefet partisiymiş gibi davranabilen kurnazlığıyla, MHP, AKP-MHP ittifakının kazanan partisi oldu. 8 belediyeye sahipken artık 11 belediyeye sahip. Devlet Bahçeli, bu nedenle seçimlerin ardından sonuçları başarılı bulduğunu söyledi. Bir buçuk sene önce esamesi okunmayan bir siyasi meftaya dönüşmesi beklenen, tam ortadan ikiye bölünen bir parti olarak, siyasetin oyun kurucusu pozisyonuna yükselmesi ve iktidar partisiyle kurduğu ittifakla arzu ettiği birçok politikanın hayata geçmesinde etkisi olan, ittifak kurduğu partiden yüksek oranlarda oy almayı başaran MHP, seçimlerin kazananı oldu.
Fakat bir de bu seçimlerin direneni var: HDP!
Seçimin direneni: HDP!
OHAL döneminin keyfiliği HDP’ye yönelik ağır bir baskı hâlini aldı. Seçimlerden bir gün önce bile onlarca üyesi gözaltına alınan, tutuklanan, onlarca il ve ilçe belediye başkanı gözaltına alınıp tutuklanan HDP, 8 ilde kayyumları geldikleri yere göndererek seçimleri kazandı. Üstelik Diyarbakır başta olmak üzere 30 ilde oylarını artırabilmesi, gördüğü baskıyla beraber düşünüldüğünde önemli bir başarı.
Kuşkusuz Şırnak, Ağrı ve Bitlis’in kaybedilmesi önemlidir. Genel olarak, kaybedilen veya oyların gerilediği il ve ilçelerde genel seçim stratejisi belirleyici olmuştur: Batıda büyükşehirlerde aday çıkartmaması, bütünlüklü bir seçim kampanyasının böylelikle inşa edilememesi, İP’in içinde olduğu ve bileşenleri tarafından dışlayıcı, zaman zaman hakir gören bir dille eleştirilmesine rağmen HDP’nin bu bloğa oy çağrısı yapması ve özellikle İstanbul’da ses getiren bir adayla ses getiren bir bağımsız kampanya örgütlememesi, baskı politikasının görülmemiş düzeyiyle birleşince bu kayıplar kaçınılmaz bir hâle geldi.
AKP tabanından AKP’ye boykot!
Genel kamuoyunu da sol kamuoyunu da, özellikle simgesel önemi çok büyük olan iki şehirde AKP’nin kaybetmesi bir zafer sarhoşluğuna sürüklüyor. 24 Haziran seçimlerinde Erdoğan, İstanbul’da 4.578.454 oy almıştı. Binali Yıldırım ise kesin olmayan sonuçlara göre 4.111.254 oy almış durumda. Sadece İstanbul’da dokuz ay içerisinde yaklaşık yarım milyonluk bir oy kaybı görülüyor. Bu, bizim, daha önce 7 Haziran 2015 ve 16 Nisan referandumunda da test edilip kanıtlanan tezimizi bir kez daha doğruluyor.
AKP’yi yenmenin yolu, AKP tabanının kadın ve erkek işçi ve emekçilerden kesimlerinin bir bölümünün bu partiye oy vermekten vazgeçmesi ve giderek bu partiyle bir mücadele içerisine girmesidir.
Hayali beka kaygısı değil ekonomik fakirleşme ağır bastı!
Yerli-milli koalisyonun hamaset yüklü beka propagandası bekledikleri sonucu doğurmadı, milyonlarca insan ekonomik fakirleşmeye ve benzersiz adaletsizliğe karşı tepkili. Bu tepki, 31 Mart seçimlerinde sandıkta kendini ifade etti. İşçi sınıfının yoğun olduğu illerde AKP-MHP ittifakı sert oy kayıpları yaşadı. Dokuz ay önce yapılan 24 Haziran seçimlerinde katılım yüzde 86,2 olmuştu, AKP-MHP ittifakı yüzde 53,7 oy almıştı.
Şimdi ise katılım yüzde 83,7 oldu, AKP-MHP ittifakı yüzde 51,7 oy aldı. Seçmen sayısının 730 bin arttığını da göz önüne alırsak, bu seçimlere, bir önceki seçimlere katılan 2,4 milyon seçmen katılmadı. AKP-MHP ittifakının Türkiye genelindeki oy sayısı yurt dışı oylar hariç tutarsak, 26 milyondan 23,8 milyona indi, ittifak 2,2 milyon oy kaybetti.
İstanbul’da 24 Haziran seçimlerinde 4,65 milyon oy alan AKP-MHP ittifakı, bu seçimlerde 4,15 milyon oy alabildi, kaybı yaklaşık yarım milyon oy. Aynı şekilde Ankara’da 300 bin, Adana’da 89 bin, Antalya’da 17 bin, Mersin’de 34 bin, Gaziantep’te 157 bin, Kahramanmaraş’ta 63 bin, Kocaeli’de 96 bin, Bursa’da 176 bin, Kayseri’de 109 bin, Sakarya’da 61 bin, Trabzon’da 42 bin oy kaybetti. Büyük şehirlerde toplamda 2,14 milyon oy kaybetti.
Bu seçmenlerin bir kısmı muhalefet partilerine oy verdi, büyük çoğunluğu ise sandığa gitmedi. Oy kaybettiği yerler sanayinin veya hizmet sektörlerinin gelişkin olduğu, işçi sınıfının yoğun olduğu kentler. Örneğin ittifak İstanbul’da işçi sınıfının yoğun olduğu iki ilçeyi, Küçükçekmece ve Esenyurt’u kaybetti.
Irkçılara ve patronlara karşı birleşik bir 1 Mayıs!
Seçimden önce, AKP eliyle MHP’nin, CHP ve solun geniş kesimleri eliyle İP’in siyasetin merkezine çekilmeleri ve olağanlaştırılmaları tehlikesine dikkat çekmiştik. MHP elindeki belediye sayısını artırdı, İP ise 18 ilçe belediyesini ilk kez kazandı. MHP'nin yüzde 7.31, İP'in ise yüzde 7.45 oy almasıyla faşist ve apaçık ırkçıların oyları yaklaşık yüzde 15'lik bir orana yükseldi.
Daha tehlikeli olan ise seçimlerde AKP’ye kaybettirme stratejisinin ya da solcu ilçe belediye başkanları seçtirme çabasının yüzü suyu hürmetine, örneğin İP, seçimlerde de solcuların birlikte iş yapabileceği bir siyasal odak mertebesine yükseldi.
Sağcılığın en reakisyoner hâllerinin siyasetin merkezine çekilmesini, patronların “acı ilaç” talebiyle birlikte ele almak zorundayız. Üç büyük patron örgütü de seçimlerin artık geride kaldığını ilan edip ekonomik reform, yani işçi ve emekçilere tam çaplı bir saldırı ve krizin faturasının yoksullara ödetilmesi için daha acil bir program talep ettiler.
Şimdi, bir yandan ekonomik saldırıya hazırlanmak öte yandan da ırkçı ve milliyetçiliğin bölücü fikirlerine karşı direnmek için, seçim döneminde yaşanan kutuplaşmayı, işçi sınıfının birleşik mücadelesiyle aşmak için örgütlenmek gerekiyor. 7 Haziran seçimlerinde AKP’ye oy vermeyerek hükümet kurulmasını engelleyen kitleler, 1 Kasım seçimlerinde yeniden AKP’ye dönmüşlerdi. 31 Mart’ta bu partiye oy vermeyen, sandığa gitmeyen işçi kitlelerinin yeniden AKP tabanına geri dönmesini engelleyecek bir mücadele programına ihtiyacımız var.
Seçim sonuçları hem değişimin mümkün olduğunu göstermesi hem de MHP’nin kazanan parti hâline gelmesi ve aşırı sağın olağanlaşmasıyla, çelişkili bir durumun şekillenmesine neden oldu. Şimdi görev, işçi sınıfının kutuplaşmayı aşan birleşik eyleminin, yeni türden birleşik mücadele cephelerinin örülmesidir. Hayatın birkaç haftalık akışı içinde, İP’in olduğu ittifakın seçimlerde belediye başkanlığını AKP’nin elinden almasının belirleyici olmadığını da yeterli olmadığını da tek başına sol açısından anlamlı olmadığını da gösterecek.
Önemli olan, neoliberal belediyecilik anlayışının başlı başına işçi sınıfına karşı bir tutum olmasının yanı sıra, krizin derinleştiği koşullarda bu belediyelerde de önce işçilere saldırının gerçekleşeceğini görmek! CHP’li belediyelerin tarihinin de işçilere yönelik saldırılarla dolu olduğunu görmek ve zafer sarhoşluğundan hızla uzaklaşıp, birleşik bir 1 Mayıs’la yeni döneme hazırlanmaya başlamaktır.
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP)
01.04.2019