Holokost: Bir faşist pratik

SOSYALİST İŞÇİ
Tipografi
  • Daha Küçük Küçük Orta Büyük Daha Büyük
  • Varsayılan Helvetica Segoe Georgia Times

Holokost kurbanlarını saygıyla anıyoruz.

Faşizmin kanlı pratiği, Yahudiler ve hedef aldığı diğer toplumsal gruplara uyguladığı şiddet, soykırım, Türkiye'de antisemitizm ve 1934 yılında Trakya'da yaşananlar... Bu dosyayı Özden Dönmez hazırladı.

Ekim ayında Kırmızı Kitap yayınevinden Hüsnü Mahalli’nin yazdığı Filistin Benimdir, Ortadoğu’nun kanlı tarihi adlı bir kitap çıktı. Mahalli kitabında Nazilerin kitlesel katliamları gerçekleştirdikleri gaz odalarının aslında olmadığını, ölüm kamplarının hiç varolmadığını, o kampların, gaz odalarının birkaç bin tifüslü Yahudi için revir olduğunu ileri sürerek, bir katliam gerçekleşmediğini anlatıyor. Mahalli’nin bu bölüme uygun gördüğü başlık ise şu: Soykırım oldu mu? 

Mahalli’nin başlık altında yazdıklarından bunu bir soru cümlesi olarak yazmadığını biliyoruz. 

Öncelikle Nazi Almanya’sı ne gaz odalarıyla ne de toplama kamplarıyla sınırlı değil. Soykırıma giden yol Naziler tarafından iktidara geldikleri 1933’ten itibaren aryanlaştırma adı altında çıkan yasalarla inşa edildi. Nazilerin kurduğu Toplama kampları, çalışma kampları, ölüm kampları soykırımın son vahşi halkasıydı.

Naziler Nihai çözüm olarak adlandırdıkları soykırım planlarına elbette toplumu ikna ederek başladılar. Nazi iktidarı dönemi boyunca Propaganda ve Ulusal Aydınlanma Bakanlığı yapmış olan J. Goebbels bu konuda korkunç söylemlere el atmış, toplumun gözünde nefret söylemini, işlenen tüm nefret suçlarını ve nihayetinde soykırımı meşrulaştırmıştır. Yaptığı bakanlık uygulamaları için kendi ifadeleriyle şöyle der: 

 “Amacımız doğruları söylemek değil, insanları etkilemek.”

Naziler için propaganda hem Holokost’u gerçekleştirirken hem de Holokost’u inkâr ederken son derece önemliydi. Mahalli’den anladığımız kadarıyla Nazilerin bu ikna süreçleri devam ediyor.

Naziler iktidara gelir gelmez önce tabi ki muhalif, direnebilecek herkesten kurtuldular. Ama aynı zamanda bu unsurları besleyecek olan her şeyden kurtuldular. Propaganda bakanlığı ve Gooebels’in ilk uygulamalarından biri şuydu: 1933 baharı boyunca, Nazi öğrenci örgütleri, Nazi öğretim üyeleri ve Nazi kütüphaneciler Almanlar tarafından okunmaması gerektiğini düşündükleri kitapları içeren uzun listeler hazırladı. 10 Mayıs 1933 gecesi Naziler tüm Almanya’daki kütüphaneleri ve kitapçıları bastı. Gece meşalelerle geçit törenlerinde yürüdüler, şarkılar söylediler ve kitapları açık havada yaktıkları büyük ateşlere attılar. O gece 25.000’den fazla kitap yakıldı. Bunlardan bazıları Albert Einstein ve Sigmund Freud gibi Yahudi yazarların eserleri olmasına rağmen çoğunluğu kendilerinin karşı olduğu her türlü yazarın eseri, kitabıydı.

O gece kırk bin kişi Berlin’in Opera Meydanı’nda Alman propaganda bakanı Joseph Goebbels’in konuşmasını dinlemek için toplandı. Goebbels, Yahudiler, liberaller, solcular, pasifistler, yabancılar ve diğerleri tarafından yazılan her şeyi "Almanların özüne ait olmadıkları" için kınadı. Nazi öğrenciler kitapları yakmaya başladı. Tüm Almanya’daki kütüphaneler "sansürlenen" kitaplardan arındırıldı. Goebbels o gece "Alman ruhunun temizlenmesi" hareketini ilan etti.

Bu propaganda bakanlığının da yardımı ile 1933-43 yılları arasında pek çok yasa çıkarıldı. Bu kanunları besleyen fikir, Nazilerin aryanlaştırma fikri idi. 

Yasalar çıkartılıyor ama bir yandan da Propaganda bakanlığı ile bu yasaları toplum gözünde meşrulaştırılmaya çalışılıyordu. Bir yandan yasalar bir yandan propaganda bakanlığının çalışmasıyla bu aryanlaştırma hayata geçiriliyordu. Tabi ki sadece yasalar çıkmıyordu, Sokaklarda da Nazi terörü kol geziyordu. 1 Nisan 1933’te Yahudi işletmeleri boykot edildi. Boykot boyunca SS ve SA üyeleri Yahudi dükkanlarının camlarına Yahudi yıldızı çizdi, Yahudi karşıtı sloganlar yazdılar.

Naziler başında 1933’te iktidara geldikten ve Mart 1933’te Hitler genişletilmiş yetkiler aldıktan hemen sonra Yahudi karşıtı yasalar çıkarmaya başladılar.  

7 Nisan 1933’te Yahudiler devlet hizmetinden uzaklaştırıldı. Büyükannelere büyükbabalara kadar gidip aryan olduğunu belgelerle ispatlayabildiğinizde devlet hizmetinde çalışabiliyordunuz. Bu yasa daha sonraki haftalarda avukatlık yapmak, doktorluk yapmak için de çıktı. Yahudi olanlar artık baroya kaydını yaptıramıyordu.

Temmuzda sadece Yahudileri değil, kalıtsal hastalığı olanların da vatandaşlıktan çıkarılması için bir yasa çıkarıldı. 

15 Eylül 1935’te Nürnberg yasaları çıkarıldı. Kısaca Alman kanıyla ilişkili olmak diyebileceğimiz bu yasayla Yahudiler başta olmak üzere Romanlara, Sintilere de ayrımcılıkların yolu açıldı. Yahudilerin aryan ırktan olanlarla evlenmelerini ya da cinsel ilişki kurmalarını yasaklayan yasa çıkarıldı. Bu yasaya uymayanlar ırksal alçaklık suçu işliyorlardı. 

Ve bir ay sonra yeni evlilik şartları getirildi. 

"Alman Halkının Kalıtsal Sağlığını Koruma Yasası" ile evlenmek isteyen tüm çiftlerin kamu sağlığı yetkililerinden evliliğe uygunluk belgesi alması zorunlu kılındı. Bu belge, kalıtsal hastalığı, bulaşıcı hastalığı olanlara ve Nürnberg Yasaları’na aykırı şekilde evlenmeye çalışanlara verilmiyordu.

Çocuklar, gençler ve okullar da Nazi iktidarının ilk birkaç ayında ırkçı yasalardan nasibini aldı. 

25 Nisan 1933’te henüz iktidarın ilk yıllarında Okulları ve Üniversiteleri Aşırı Kalabalıklaşmadan Kurtarma Kanunu, ile devlet okullarındaki Yahudi çocukların sayısına sınırlama getirildi. 

1937’de Berlin Belediye Başkanı devlet okullarına, ikinci bir bildiriye kadar, Yahudi çocukları kabul etmemelerini emretti. Nazi gençler de bu yasaların uygulanması için örgütleniyor ve sokaklarda, okullarda terör estiriyordu. Örneğin 1938’de Nazi gençler Viyana Üniversitesi önünde el ele tutuşup Yahudilerin Viyana Üniversitesine girmesini engellediler.

Her derde deva cümle: Savaşı kazanmak için

- 1939’da savaşın ardından Yahudi karşıtı çıkan yasaların önüne bir de savaşı kazanmak için ibaresi geldi. 

- Savaşı kazanmak için Yahudiler evlerindeki radyoları, elektronik eşyaları yetkililere teslim etmek zorundadırlar.

- Yahudilerin yiyecek karnelerinde ve alışveriş saatlerinde kısıtlama getirildi. 

- Yahudiler bisikletlerini iade etmek zorundaydılar.

- Yahudiler toplu taşıma araçlarına binmeleri yasaklandı

- Yahudilerin tramvaya, arabaya, kendi özel arabalarına binmeleri yasaklandı. 

- Yahudilerin sokağa çıkma saatleri kısıtlandı. 

- Hatta 1942’de Yahudilerin evcil hayvan sahibi olmaları yasaklandı.

- 1941’de Yahudilerin rozet takmaları zorunluluğu getirildi. 1942’de yaşadıkları yerlere de Yıldız simgesi koymaları zorunlu hale getirildi. 

Bu yasalar zannetmeyelim ki sadece Almanya’da getirildi. Nazilerin işgal ettiği her yerde, Hollanda’da, Polonya’da, Çek Cumhuriyeti’nde bu ya da buna benzer yasalar hayata geçirildi. 

Önce bütün siyasi partileri, sendikaları kitle örgütlerini yasaklayan yöneticilerini tutuklayan, toplama kamplarına gönderen, Yahudi karşıtı yasalar çıkaran Nazilerin, Holokostun tek kurbanları Yahudiler değildi elbette.

Engelliler

Adolf Hitler’e göre savaş zamanı "iyileşme olasılığı olmayan hastaların ortadan kaldırılması için en iyi zamandı".

Örneğin az önce de yazdığım kalıtsal hastalığı olanların da vatandaşlıktan çıkarılması için çıkarılan yasadan önce zihinsel engellilerin, kalıtsal hastalık sahibi kimselerin, şeker hastalarının sağlık hizmetlerinden yararlanması yasaklandı. Zihinsel ve fiziksel engelli Almanlar, “işe yaramaz yiyiciler” ve “kusurlu ırk” olarak kabul edildi.

Ekim 1939’da Hitler engellilerin öldürülmesi emrini verdi. Önce hastanelerde doktorların engellileri ihmal etmesi emri verildi daha sonra gaz odalarında ve iğnelerle 70 binin üzerinde, toplamda 250 binin üzerinde fiziksel ve zihinsel engelli katledildi. Bu katliama T4 operasyonu adı verildi. 

Romanlar/Sintiler

Romanlar ve Sintiler, suç alışkanlıkları olan ırksal olarak “aşağı” insanlar ve “Sorunlu Çingeneler” olarak görülüyordu. Bu gruptan Avrupa çapında 250.000 kadar insan öldürüldü. Pek çoğu Nazi toplama kampı Auschwitz-Birkenau'da yaptığı acı verici ölümcül deneylerle bilinen Alman Nazi doktor Mengele’nin deneylerinde katledildi. Mengele daha sonra 2 milyon kişinin insanlık suçu işlenerek öldürülmesinden sorumlu tutuldu.

Eşcinseller

Naziler özellikle erkek eşcinsellere yönelik ciddi bir hareket başlattı. Ancak yine iktidarlarının hemen ilk birkaç ayında 6 Mayıs 1933’te Fırtına Birlikleri’nin yani SA’ların önderlik ettiği öğrenciler Berlin’deki Cinsel Bilimler Enstitüsü’nü basarak eşi benzeri olmayan kütüphanesine el koydu. 12.000 kitap ve yeri doldurulamayacak 35.000 fotoğraftan oluşan bu koleksiyonun büyük bir kısmı, diğer binlerce “yozlaşmış” edebiyat eseriyle birlikte dört gün sonra Berlin şehir merkezinde yakılarak yok edildi. Geriye kalan eserler kurtarılamadı. Tabi ki kütüphane basmakla kalmadılar, 

Eşcinseller Naziler tarafından sosyal açıdan “sapkın” olarak görülüyordu ve Naziler, eşcinselleri Alman doğum hızını artırmayı amaçlayan Nazi politikaları için bir tehlike olarak görüyordu. Pembe listeler hazırladılar. 1935’te 175. Madde değişti ve eşcinsellik suç haline geldi. 1933 ve 1945 yılları arasında Alman Ceza Kanunu’nun 175. paragrafı uyarınca Almanya’da tahmini 100.000 erkek eşcinsel tutuklandı. “175’liler” olarak cezalandırılan 50.000 erkekten 5.000 ila 15.000 kadarı toplama kamplarında hapsedildi ve öldürüldü. 

Asosyaller

Naziler “Asosyaller” adını verdikleri bir grubu da toplama kamplarına gönderdiler. Nazilerin asosyalleri işsiz ve evsizleri, sosyal yardım alanları, fahişeleri, dilencileri, alkolikleri ve uyuşturucu bağımlılarını içeriyordu.

Her birini uzun uzun anlatmaya vakit yetmeyeceği aşikâr ama bu kabaca bahsettiğim yasalar ve uygulamalar sadece yasa olmakla kalmıyordu bu yasalara uymayanların cezası vardı.

SON SAYI