Bugün 24 Nisan.
105 sene önce bugün soykırımın fitili ateşlendi. 240 kişi, sonraki birkaç gün içerisinde 2345 kişi, Ermeni toplumunun entelektüelleri, mebusları, şairleri, gazeteci ve yazarları, örgütlü siyasetçileri İstanbul’dan sürülmeye başlandı. Sürülenlerden 174’ü hiçbir yargılama olmaksızın infaz edildi.
1915’te yaşanan büyük yıkım böyle başladı.
Dönemin Ermenileri, polis eşliğinde karakola ifade vermek üzere çağrılanların serbest bırakılacağını düşünüyordu. Yapılan planın çok daha kapsamlı olduğu, Anadolu’nun her yerindeki Ermenilerin ölüme yollanacağı, İttihat ve Terakki’yi destekleyen, hatta siyasetle alakası olmayan Ermenilerin dahi bundan kaçamayacağı daha sonradan anlaşıldı.
24 Nisan 1915’le başlayan süreçte Osmanlı’nın Ermeni toplumu neredeyse bütünüyle yok edildi. Varlıkları, kültürleri, gelenekleri büyük bir insanlık suçu işlenerek bu topraklardan silindi.
Yıkım, daima inkârla el ele gitti. Cumhuriyet tarihi, başka birçok öğenin yanı sıra 1915’in inkârı üzerine kurulan bir tarih. İnkâr, yüzleşmeyi engellemek için sorunun sürekli olarak etrafından dolanmak anlamına gelmedi sadece.
Büyük bir felaketin inkârı, başka felaketlere davetiyedir. 1915’le yüzleşilmediği için Varlık Vergisi, mübadele, 6-7 Eylül 1955 linç girişimi, Maraş katliamı, Sivas katliamı gibi hadiseler yaşandı.
İnkâr, bir halkın failimeçhule kurban gitmesi anlamına geliyordu ve sadece kitlesel katliamların değil, tek tek işlenen katliamların da süreklilik kazanmasına bu inkârcılık neden oldu.
Irkçı saiklerle gerçekleşen ırkçı cinayetlerle yüzleşilmemesi, ırkçı linç girişimlerine sıradan bir karakter kazandırdı.
Yüzleşmenin yaşanmaması, yüzyılın başında büyük büyük annelerinin-babalarının yaşadığı acıları mutlaka bilen, iki isimli yaşamak zorunda kalan Ermeni ve Süryanilerin sürekli bir kaygıyla yaşamalarına neden oldu. Bir gazetecinin dediği gibi, “bu toplumda Ermenilere karşı iki gün iyi davranılsa üçüncü gün bir cehennem yaşatılmıştır” duygusu, 1915’in hatıralarına vakıf olanlarda hâkim bir fikir. Bu yüzden halklar arasında eşit koşullarda kardeşlik duygusunun güçlenmesinin tek yolu inkârcılığın sona ermesidir. Bir yüzleşmenin yaşanmasıdır.
Son olarak nefret söylemine ve cinayetlerine son vermek için bu yüzleşme sürecini sağ salim atlatmalıyız. Hrant Dink, Marisa Küçük ve dosyasına bakan mahkemenin bile nefret cinayetine kurban gittiğine karar verdiği Sevag Şahin Balıkçı’ya gerçekten de borcumuz bu.
Yüzleşme, demokratikleşme yönünde ileri atılan büyük bir adım olacak. Bu çabaya omuz vermek, ırkçılığın ve ayrımcılığın olmadığı bir dünyada yaşamak isteyen, eşitsizliklere ve adaletsizliklere karşı çıkan herkesin görevi olmalıdır.
1915’in 105. yıldönümünde, katledilen Ermenileri bir kez daha anıyoruz. Yaralarımızın iyileşmesi için bu büyük suçla yüzleşilmesi çağrımızı yineliyoruz.
DSİP GYK
24 Nisan 2020