Bu yıl 1 Mayıs küresel salgın günlerine denk geldi. Salgın ise işçilerin her 1 Mayıs’ta dikkat çektiği, teşhir ettiği kapitalizmin foyasını açığa çıkarttı. Başta sağlık olmak üzere, eğitim, barınma gibi toplumun en temel ihtiyaçlarını özelleştiren, ticaretin konusu hâline getiren neoliberal politikaların katliam anlamına geldiğini tüm dünyada milyarlarca emekçi ve yoksul görüyor.
Salgını önlemek için pek çok ülkede “evde kal” çağrıları yapılıp sokağa çıkma yasakları ilan edilirken, milyonlarca işçinin hayatı hiçe sayıldı. Dünyada ve Türkiye’de milyonlarca işçi sermayenin kâr çarkları durmasın diye, ölümle burun buruna çalışmak zorunda bırakılıyor.
Türkiye’de de “evde kal” çağrıları yapılıp karantina koşulları ilan edilirken, işçiler açlıktan ya da virüsten ölme ikilemiyle karşı karşıya bırakılıyor.
Siyasi iktidar ise salgın günlerinde sermayeyi koruyan paketler açıklamak, kampanyalar yapıp halktan para toplamak ve şirketlere yardımcı olmak, maskeli ihalelerle millet can derdindeyken inşaatçıları korumak gibi işerle meşgul.
Krizin faturası da salgının faturası da işçilere çıkarılıyor. Patronlara “işten atılmalar yasaklandı” denilerek, günlük 39 TL sefalet ücreti karşılığında, işten işçi atma kolaylığı sağlandı. Üstelik patronlar cebinden tek kuruş ödemeden, tüm kaynak işsizlik fonu sigortasından sağlanacak.
Milyonlarca işçi “evde kal” kapsamı dışında fabrikalarda, inşaatlarda, bürolarda her an ölümle burun buruna çalışmaya devam ediyor. Pek çok işçi salgın nedeniyle yaşamını yitirdi. Araştırmalar işçilerin salgın hastalığına ortalamadan üç kat fazla yakalandığını gösteriyor.
Karantina koşulları, kadınların iş yükünü arttırdı ve kadına yönelik şiddetin de artmasına yol açtı.
Toplumun en korunaksız kesimini oluşturan göçmenlerin durumunu ise salgınla birlikte iyice kötüleşti.
Salgın, kapitalist sistemin sömürü ve yağmadan ibaret olduğunu gösterdi.
Ama salgın sırasında bir şeyi daha gördük. İşçiler çalışmazsa, çarklar durursa, kapitalizm de durur.
İşçi sınıfının uluslararası dayanışma ve birlik günü olan 1 Mayıs’ta, işçi sınıfının birliğini sağlamak, her zamankinden çok daha yakıcı öneme sahip.
Bu 1 Mayıs’ı, karantina koşullarına rağmen, işçilerin ve yoksulların salgınla beraber büyüyen öfkesini ifade edecekleri bir güne çevirmek zorundayız.
Tüm sendikalar, 1 Mayıs’ı, salgının sona erdiği koşullarda emekçilerin suratına atılan faturayı geri iade etmek için büyük bir mücadelenin başlangıç adımı olarak görmelidir.
Salgın bittiğinde ya da salgını bitirmeyi de amaçlayarak, “dayanışma yaşatır” diyerek işçilerin birleşik mücadelesini örgütlemeye başlamalıyız.
Krizin de salgının da faturası patronlara!
Sermayeden salgın vergisi alınsın!
Tüm kaynaklar sağlık için seferber edilmelidir.
İşten çıkartmalar, ücretsiz izinler yasaklanmalı, tüm çalışanlar ücretli izne çıkarılmalıdır.
Zorunlu üretim dışındaki tüm üretim durdurulmalıdır.
Zorunlu çalışmanın olduğu sektörlerde, işçilerin salgına karşı koruyacak her türlü tedbir alınmalı, ekipman sağlanmalıdır.
Kayıtlı, kayıtsız çalışan tüm işçilere yeterli ve tatmin edici bir ücret verilmelidir.
Sağlık, eğitim, gıda, barınma, enerji gibi temel ihtiyaç ve hizmet sektörleri kamulaştırılmalıdır.
Sendikalara özgürlük! Sendikal örgütlenmeyi ve faaliyeti kısıtlayan tüm yasaklara son!
Kadına karşı şiddeti önleyici 6284 ve İstanbul Sözleşmesi etkin bir biçimde uygulanmalıdır.
Göçmenlerin başta barınma ve sağlık olmak üzere temel ihtiyaçlara ulaşımları derhal sağlanmalıdır.
Adaletsiz uygulamalara son verilmelidir!
Düşünce-gösteri-ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır!
İşsizlik Fonu işçiler için kullanılmalıdır
Yaşasın işçi sınıfının uluslararası birlik-dayanışma ve mücadele günü!
Yaşasın 1 Mayıs!
Birleşen işçiler yenilmezler!