Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı ile ÇHD yönetici ve üyesi avukatların tutuklanmasını, savunma hakkına yapılmış bir saldırı olarak görerek kınıyoruz.

İnsan hakları ihlallerine uğrayan birçok mağdurun savunmasını üstlenmiş demokratik bir örgütlenme olan ÇHD’nin yönetici ve üyelerinin evlerinin kapıları kırılarak gözaltına alınmaları, polis tarafından darp edilmeleri, emniyette baskı görmeleri, hükümetin ‘işkenceye sıfır tolerans gösteriyoruz’ iddiasının geçersiz olduğunu göstermiştir.

Paris’te Kürdistan Enformasyon Bürosu'na yapılan silahlı saldırı sonucu PKK kurucularından Sakine Cansız, KNK Paris temsilcisi Fidan Doğan ve Leyla Söylemez hayatını kaybetti.

Bu cinayet, çok açık bir şekilde, barış-diyalog sürecini sabote etme hedefini taşıyor.

Son bir haftada hem başbakan hem de bir dizi hükümet yetkilisi, İmralı’da görüşmelerin sürdüğünü açıkladılar. Tayyip Erdoğan’ın “Ada ile görüşme” şeklinde kodladığı süreç, belli ki Abdullah Öcalan’la Kürt sorununda yeni bir barışçıl siyasetin tartışılması olarak görülmelidir.

Ne var ki, başbakan, görüşmelerin devamı için ışığı görmelerinin şart olduğunu, ışık görülmezse görüşmelerin sona ereceğini ilan etti.

Oysa ortada parlaklığı göz kamaştıran bir ışık demeti var.

Erdoğan, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin BDP’li dokuz milletvekilinin dokunulmazlıklarını kaldırma konusunda anlaşmaları, barış sürecinin büyük bir tehdit altında olduğunu göstermiştir.

Meclis çoğunluğu, sadece Kürt seçmenlere değil, savaşın artık bitmesini isteyen Batı’da yaşayanların taleplerine sırtını dönmüştür.

Askeri vesayetin sorgulanmadığı ve savaşın en yoğun yaşandığı yıllardaki antidemokratik uygulamaların mecliste gündeme getirilmesi, gerçek bir demokrasiden ne kadar uzakta olduğumuzu göstermiştir.

Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) ile Yeşiller Partisi'nin bir yılı aşkın süredir devam eden eşgüdümlü çabaları bugün Ankara'da yeni bir partiye dönüşerek noktalandı. DSİP Genel Başkanı Doğan Tarkan, hem sol hem yeşil partinin kuruluş kongresine bir dayanışma mesajı yolladı.

Doğan Tarkan'ın kongrede okunan mesajı şöyleydi:

Abdullah Öcalan, açlık grevcilerinin amaçlarına ulaştıklarını söyleyerek, hiçbir tereddütte kalmadan eylemlerine son vermeleri yönünde bir çağrı yaptı. Bu çağrı, milyonlarca insanın yüreğine su serpti. Artık ölüm-yaşam sınırında olan tutsaklar Öcalan’ın çağrısını, yaşamdan yana bir tercih olarak görüp açlık grervini sonlandırma kararı aldılar.

Kürt halkı, bir kez daha direnerek, en çaresiz göründüğü anda politik olarak önemli bir başarı elde etti. Bedeli çok yüksek olan, insanların yaşamın kıyısında verdikleri bir mücadele oldu.

Hiçbir mahkum ve tutuklunun kalıcı bir hasar görmediğini umuyoruz. Hiçbir mahkum ve tutuklunun geri dönülmez aşamada olmadığını umuyoruz.

Bir haftadır cumhuriyetin ilanının hangi kapsamda kutlanacağıyla ilgili gergin bir biçimde süren tartışma, Ankara’daki yürüyüşçülere polisin gaz bombası atmasıyla zirveye ulaştı.

"Kim, hangi çelengi hangi yönetmeliğe göre nereye bırakabilir?" gibi tartışmalar, devletin her alanda müdahale etme yönündeki baskıcı tutumunun ulaştığı boyutu gösteriyor.

Hükümet stadyumlarda bayram gösterileri düzenler, askeri törenler yaparken; Cumhurbaşkanı askerleri Çankaya’da ağırlar, devlet zirvesinde protokollerle kutlamalar yapılırken ve bu kutlamalarda da militarist bir zihniyet açığa çıkarken, sokakta insanların yürüyüşlerle, gösterilerle istediği bayramı istediği gibi kutlamasının engellenmesi tam bir iki yüzlülüktür.

Hükümetin açlık grevi yapan Kürt mahpuslara karşı tutumu kaygı vericidir.

Adalet Bakanlığı’nın iddialarının aksine, bugün açlık grevinde 42. güne giren birçok mahpus ciddi sağlık sorunları yaşamaktadır.

Ölüme giden kritik eşiğe gelinmiştir ve boşa harcanan her dakika açlık grevindeki yüzlerce insanı ölüme terk etmek demektir.

Suriye’den açılan top ateşinin Şanlıurfa, Akçakale’de can almasından sonra Türkiye de Suriye’yi topa tuttu ve bir savaş atmosferi gündeme hâkim oldu. Meclis gizli oturumda Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi için yetki veren tezkereyi tartışıyor.

Savaşa ve tezkereye karşıyız.

Basın açıklaması: Habertürk önü, Abdülhakhamit Cad. No:25 Beyoğlu-Taksim - 2 Ekim Salı 12.30’da

Van'ın Yukarı Bakraçlı köyünde bulunan ve Yedi Kilise (Varaka Surp Hac Vank) olarak anılan kilisenin restorasyon işlemlerinin tapuya takılması üzerine yapılan araştırmada, kilisenin Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı’nın dedesine ait olduğu ortaya çıktı.

Edindiği kanlı miras ortaya çıktıktan sonra Altaylı, Yedi Kilise’yi “gerekirse satabileceğini” söyledi ve ekledi: “O köy de bize ait”.

TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner “Teröre karşı 1 milyon kişi yürüsün” dedi.

“Teröre karşı milli mutabakat” çağrısı yapan TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in bu önerisi, sadece patronlar tarafından desteklenmişti.

Kürtleri dışarıda bırakan girişimler, Kürt sorununun çözümüne ve barışa hizmet etmez.

Kürtleri dışlayan politikalar, savaşı körüklemekten ve daha fazla insanın ölmesinden başka bir sonuç yaratmaz.

Balyoz darbe girişiminin sorumlularının yargılandığı davada, darbe planı yapan üç kuvvet komutanı müebbet ceza yedi. Eksik darbe teşebbüsünden cezaları 20 yıla düşürüldü. Birçok komutan darbecilikten ceza yedi. O eksik darbe teşebbüsü tamamlanmış olsa, birçok insan ölecek, Türkiye yeniden işkenceler, idamlar, onbinler hâlinde tutuklamalar döneminden geçecekti.

Bu mahkemenin sonucu darbelere, darbe girişimcilerine ve Ergenekon çetesine karşı birleşik bir mücadelenin zaferi, halkın kazanımıdır. Önce “yargılanamaz” dediler! Suç duyurularında bulunduk. Yargılanmaya başladılar. Sonra “Bu mahkeme bir oyun” dediler. Mahkeme sonuçlandı; “oyun” diyenler açısından sonu kötü biten bir oyun oldu.

SON SAYI