DSİP Genel Başkanı Doğan Tarkan, tüm dünyada 21 Eylül kabul edilmesine rağmen, yalnızca Türkiye'de ve onun kuzey Kıbrıs'ı işgaliyle oluşturulan kukla devlet KKTC'de barış gününün 1 Eylül'de kutlanmasını eleştirdi. 2. Dünya Savaşı sonrasında Doğu Almanya başta olmak üzere Doğu Bloku ülkelerinin, Polonya işgalinin ayıbını örtmek için barış gününü bu tarihte kutlamaya başladığını hatırlatan Tarkan, "Türkiye’de 1 Eylül’de de elbette barış gösterileri yapılabilir. Kürt savaşı nedeniyle Türkiye’de hemen her gün barış gösterisi yapılsa yeridir ama; 1 Eylül’ü “Dünya Barış Günü” olarak anmak tamamen yanlıştır. 1 Eylül’ü “Dünya Barış Günü” olarak anmak -özellikle de solda- sadece milliyetçiliğin ve Stalinciliğin göstergesidir" dedi.
AÇIKLAMALAR
Barışın sesini yükseltelim!
29. Kürt isyanı bundan tam 28 yıl önce bugün başladı. Geçen onca zamana, dökülen kana, kirli savaşa harcanan devasa ekonomik kaynaklara rağmen, devlet, Kürtlere karşı tutumunu değiştirmemekte ısrar ediyor.
Kürtlerin özgürlüğü tanınmadan bu isyan bitmez. Devlet tutum değiştirmeli, Kürtlerin eşit haklarını ve kimliklerini tanımalıdır.
Hepimiz Aleviyiz, hepimiz Kürdüz, hepimiz Hıristiyanız!
Malatya’da Alevilere yapılan saldırı ve linç girişimini kınıyoruz. Olayın faillerinin bir an önce yargılanmasını, saldırıya uğrayan aileyi beldeden kovmaya kalkan belediye başkanının görevden alınmasını, saldırganlara müdahale etmeyen polis ve jandarma hakkında derhal soruşturma başlatılmasını istiyoruz.
Alevilere yönelik baskı ve saldırılar, rejimin değişmeyen politikasıdır.
Ergenekon ve darbeci generaller, Sünni-Alevi çatışması planlarını hayata geçirmeye çalışırken, ülkücü faşistler 70’lerden beri linç girişimlerini sürdürmektedir.
Alevi halkının taleplerini karşılamayan AKP hükümeti ve devlet, cemevlerine özgürlük tanımamaktadır. Yargı ve resmi Sünniliğin temsilcisi Diyanet, cemevlerinin ibadethane olmadığını söyleme cüretini kendilerinde bulmaktadır.
Halk sağlığıyla oynayan su şirketleri açıklansın, ticaretten men edilsin!
DSİP Genel Başkanı Doğan Tarkan, tanınmış 55 "ambalajlı su" şirketinin teşhir edilip cezalandırılmasını istedi. Damacana suların 'yetkili laboratuvarlarca' analizinin yapılıp, 41'inin sularının 'mikroplu ve sağlığa zararlı' çıkması üzerine Sağlık Bakanlığı üzerinde "firmaların ticari itibarını değil, halk sağlığını koru", "firmaların adlarını açıkla" baskısı artıyor.
Kıdem tazminatına dokunmayın!
Emekçilerin kıdem tazminatını yeniden düzenleyen kanun taslağı hakkında açığa çıkan veriler, bu taslağın her yönüyle emekçi düşmanı olduğunu ve yine her vurgusuyla sermaye sahiplerini koruduğunu gösteriyor.
Yapılan düzenleme, esas olarak Kıdem Tazminatı hakkını ulaşılamaz kılıyor, yok ediyor.
Taslak, bir işçi işten çıkarıldığında ya da kendisi ayrıldığında, kıdem tazminatını 15 yıldan önce alamayacağını öngörüyor. İşten çıkarılan bir işçi iş bulamadığında tazminata beş sene sonra hak kazanacak. Askere giden erkekler ve evlenen kadın işçiler kıdem tazminatından mahrum bırakılıyor.
Vali elini barış kampanyasından çek!
BDP’nin 14 Temmuz mitingine Diyarbakır Valiliği’nce getirilen yasak, devlet zorbalığının bir başka kanıtı olmuştur. Valilik BDP’nin halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeye çalıştığını iddia ediyor. Halkla kolluk kuvvetlerini karşı karşıya getiren, tam da valiliğin yasakçı tutumudur.
Kaldı ki Kürt halkıyla asker ve polis çok uzun bir süredir karşı karşıyadır.
Bunun nedeni halk değil, hükümetin, içişleri bakanının, meclisin, yargının ve ordunun tutumudur!
ESP ve HDK üyeleri serbest bırakılsın!
ESP genel başkan danışmanı ve HDK Yürütme Kurulu üyesi İbrahim Çiçek’in de aralarında bulunduğu 8 ESP’li gözaltına alınarak adliyeye gönderildi.
ESP ve HDK yöneticilerinin gözaltına alınması ifade, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün tanınmadığının açık bir göstergesidir.
Yeni anayasa hazırlıkları yapılmaktayken, sermaye partileri demokratikleşmeden bahsederken, darbelerin ürünü olan askeri vesayetin hukuku sosyalistlere ve Kürt siyasetçilere karşı sürdürülmektedir.
ESP’li sosyalistlere yapılan baskı ve gözaltıları kınıyoruz.
KESK’e dokunmayın: Lami Özgen ve sendikacılar serbest bırakılsın!
Türkiye halkları barışı ve siyasi çözümü beklerken, savaşı kışkırtan “KCK soruşturması” devam ediyor. 230 binden fazla kamu emekçisinin üye olduğu KESK’in Genel Başkanı Lami Özgen ve çok sayıda sendikacı bu sabah gözaltına alındı.
KESK ve Eğitim-Sen genel merkezleri ile konfederasyona bağlı birçok sendika şubesi polis tarafından basıldı ve arandı. Hâlen 40 KESK üye ve yöneticisi hapiste tutulurken, bugün KESK ve Eğitim-Sen’e yapılan baskınlar hem barışa hem de sendikal haklara yapılmış saldırıdır.
Kürt ve Türk emekçilerinin ortak sendikal konfederasyonu KESK’in hükümet tarafından hedef alınması, işçi sınıfı bölmek ve mücadeleci örgütlerini zayıflatmak amacını taşımaktadır.
Özgürlük için mücadele eden lezbiyen, gey, biseksüel, trans bireylerin yanındayız
Devlet baskısına, ikiyüzlü ahlakçılığa, nefret cinayetlerine karşı özgürlük mücadelesi veren lezbiyen, gey, biseksüel ve trans bireylerin onur haftasını kutluyoruz. Hiç kimsenin cinsel yöneliminden dolayı ayrımcılığa maruz kalmadığı başka bir dünyayı hep birlikte yaratalım.
Türkiye’de LGBT bireylerin yüzde 23’ü en az bir kere cinsel yönelimlerinden ötürü şiddete maruz kalıyor. 2011’de sadece trans kimliğine sahip oldukları için 28 kişi nefret cinayetlerine kurban edildi. Hiçbir hakları tanınmayan LGBT bireylerin yaşama hakkı da devlet tarafından korunmuyor.
Ölüm değil çözüm!
Bugün gelen çatışma ve ölüm haberleri, çözüm yönündeki iradenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. 'Ölüm değil, çözüm' isteyenler, tek bir damla kanın akmasına karşı olanlar, barış için güçlerini birleştirmeli.
Ama unutmayalım, barış, Kürt halkının gasp edilen haklarının tanınması, BDP'lilerin "KCK davası" adı altında tutuklanmasına son verilmesi, anadilini kullanmanın önündeki engellerin kaldırılması demektir. Barış, Kürt halkının özgürlük taleplerinin karşılanması demektir. Barış, Kürtlere karşı şantaj politikalarından vazgeçilmesi demektir. Gerilla ya da asker tek bir gencin bile ölmesini istemiyorsak eğer, sorunun siyasi, çözümün de siyasi olduğunu düşünüyorsak eğer, Kürt sorununun çözümünü özgürce konuşabileceğimiz bir politik iklime ihtiyacımız var. Barışın sesini yükseltelim. Ölüm değil çözüm!
Şenol Karakaş
DSİP Eşsözcüsü
(19 Haziran 2012)
Urfa E Tipi Cezaevi’ndeki ölümlerin sorumlusu devlettir!
Urfa E Tipi Cezaevi’nde dün akşam çıkan yangın sonucu 13 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.
Devlet yetkilileri yangının “mahkûmlar arasındaki bir kavga” sonucu çıktığını söylüyor. Aynı cezaevinde tutulan BDP’li vekil İbrahim Binici ise kötü koşullara karşı isyan başladığını, kendisinin bu uyarıyı 6 ay öncesinden yaptığını ifade ediyor.
Her iki durumda da, ölümlerin sorumlusu devlettir.
Çözüm istiyorsanız BDP’nin kapısını çalın!
Tayyip Erdoğan partisinin grup toplantısında, CHP ile mutabakat sağladıkları takdirde diğer partilerin tutumunun önemli olmadığını da söyledi.
Evet! MHP’nin tutumunun bir önemi yok! MHP, Kürt sorununun derinleşmesini, savaşın sürmesini, Kürt halkının varlığının tanınmamasını isteyen bir parti. Kürt sorununda MHP ile görüşülecek hiçbir şey yok. 1990’lı yıllar boyunca akıtılan kanın hesabının sorulması dışında.
Sorun Kürt halkının haklarının tartışılması ve Kürt sorununun çözümü olduğunda BDP’nin tutumu sadece önemli değil, belirleyicidir.