Başbakan'ın açıkladığı demokrasi paketine iki tür tepki geldi. Birinci grup adeta "devrim" dedi, ikinci grup ise "demokrasi değil, gericilik" diye niteledi. 

Öncelikle, neden Türkiye'nin gündemine böyle bir paket girdi, onu düşünmek gerekiyor.

Bir gün birileri bir çağrı yapsa ve bir milyon insan sokaklara çıkıp "barış" için yürüse... Ivır zıvır, ama mama demeden, şu haklıydı bu haklıydı demeden; sadece "barış" için yürüyecek ve savaşı durdurmaya mecbur edecek bir milyon insan... Var mıdır?

Bence vardır. Açlık grevine yatmış 683 tane insanın bedenleri azar azar solarken, "bana ne" demeyecek; çatışmalarda ölen insanların Türk mü, Kürt mü olduğuna bakmayacak bir milyon insan vardır.

Dünya bir süredir bir dizi seçime kilitlenmiş durumda. Doğan Tarkan, yarın Yunanistan ve Mısır'da gerçekleşecek seçimleri yorumlarken, sandık ve sokak, kitlelerin bilinci ve siyasi alternatifleri değerlendiriyor:

Dünyada ve Türkiye'de Ortadoğu devrimlerini küçümseyen, ABD'nin bölgeyi yeniden şekillendirmesi olarak gören, ABD'nin 40 yıllık diktatörlerin yerine Müslüman Kardeşleri başa geçirdiğini söyleyenler ayağa kalktı. 'İşte gördünüz her yerde Müslüman Kardeşler kazanıyor' demeye başladılar.

AKP hükümetinin kürtaj hakkına yönelik saldırılarına karşı protestolar İstanbul'da bugün de sürdü. Kürtaj Yasağına Hayır İnisiyatifi'nin çağrısıyla Galatasaray Meydanı'nda bir araya gelen aktivistler, İstiklal Caddesi boyunca "AKP elini bedenimden çek" diyerek yürüdüler.

Yürüyüş boyunca "Kürtaj haktır, Uludere katliam", "Sana ne Tayyip?", "Kürtaj yasağı kadınları öldürür", "Çeneni kapa, çeneni kapa, Melih Gökçek çeneni kapa" sloganları atan aktivistler, hükümetin çeşitli sözcülerinin konuyla ilgili yaptığı kadın düşmanı açıklamalara tepki gösterdiler.

Kamu çalışanlarının kimi alanlarda üç büyük sendika konfederasyonunun birden bir araya geldiği dünkü grev, son birkaç yıldır KESK'in tek başına sürdürmeye çalıştığı mücadeleleri bir hayli güçlendirdi. Memur-Sen tabanının da bir bölümünün iş bırakması çok etkili oldu. Tüm konfederasyonların ortak tutum alarak yapacağı yeni bir grev, hükümete %3.5+%4'lük zam dayatmasından geri adım attırabilir.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) son birkaç yıldır örgütlediği grevlerde bir hayli yalnız kalıyordu. 2.6 milyon kamu çalışanının yaklaşık %10'unun üye olduğu KESK'in gücü bir ölçüde etkili olsa da, hükümeti köşeye sıkıştırabilecek kadar ileri gidemiyordu.

1000 yıl süreceği iddia edilen 28 Şubat darbesinin üzerinden 15 yıl geçti. Bu 15 yılın ardından, bugün 28 Şubat'ı gerçekleştirenlere soruşturma açıldığı, darbenin köşe taşını oluşturan birçok uygulamanın kaldırıldığı bir döneme geldik.

28 Şubat darbesinin diğer darbelerden en önemli farkı, iddia edildiği gibi, tanklar sokaklarda yürümediği için postmodern bir darbe olması değil; tankların yeniden sokaklarda yürümesine gerek bile kalmayacağı derinlikte bir militarist zihniyeti toplumun en derin noktalarına kadar işleme, bu zihniyet etrafında toplumu yeniden şekillendirme projesi olmasıydı. 27 Mayıs ile 12 Eylül, hatta 12 Mart, fiilen askerin iktidara açıkça el koymasıyla meydana gelmiş sert ve ani darbelerdi. 28 Şubat ise askerin silah gücü ve kanun desteğiyle yetinmeyip, medya üzerinden kamuoyunu seferber eden ve kamuoyunda meşruiyet arayan bir girişim; askeri vesayet altında çalışmaya devam eden 'sivil' kurumlardan güç almaya çalışan bir müdahaledir.

Bugün Taksim'de Hocalı anması değil, Ermenileri hedef alan faşist bir gösteri gerçekleşti. Türkiye'nin birçok ilinde faşist çeteler, nefret sloganlarıyla sokağa salındı. AKP, MHP, BBP, Saadet Partisi ile Has Parti elbirliğiyle nefret suçu işledi. Ergenekon'un ölmediği, Taksim ve İstiklal Caddesi'ni dolduran zihniyetiyle anlaşıldı. Güneş balçıkla sıvanmaz: "Hepimiz Ermeniyiz" diyenleri susturamayacaksınız, 1915 Soykırımı'yla yüzleşmeyi engelleyemeyeceksiniz.

İstanbul'da faşistler ve ırkçılar AGOS'a yürüyemedi; ancak iktidarın ve muhalefetin elbirliğiyle Hrant'ı ve Sevag'ı aramızdan alan nefret iklimi yeniden körüklendi.

Türkiyeli vicdani retçiler ve antimilitaristler, uluslararası savaş karşıtları aktivistlerinin katılımıyla geçtiğimiz hafta sonu düzenledikleri toplantının sonuçları bugün açıkladı, Türk hükümetini bir kez daha vicdani ret hakkını tanımaya ve TCK'nın 318. maddesini kaldırmaya davet etti.

İstanbul'da geçen hafta sonu vicdani ret konusunda toplantılar yapan Türkiyeli vicdani retçiler ve uluslararası kurumlardaki vicdani ret savunucuları, Türkiye'de vicdani retçi olmanın aynı zamanda insan hakkı olma dışında sivillerin yönelik ölümler ve savaşa karşı da bir duruş olduğunu belirtti. Türkiye'deki savaşın sona ermesinin tek çözümünün Kürt sorununun demokratik ve barışçı yollardan çözümünü gösterdi. Vicdani retçiler sorunların çözümü için 5 yıllık etkinlik planı çıkardı.

SON SAYI