Martin Luther King ve ABD'de ırkçılığa karşı mücadele

SOSYALİST İŞÇİ
Tipografi
  • Daha Küçük Küçük Orta Büyük Daha Büyük
  • Varsayılan Helvetica Segoe Georgia Times

Yuri Prasad 

ABD Sivil Haklar Hareketi’nin efsanevi lideri Martin Luther King, 1968 yılında Memphis’de kaldığı otelin balkonunda uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetti.

Dünyanın her yerinde, ırkçılığın ortadan kalkmasını ve Vietnam’daki savaşın bitmesini isteyen milyonlarca kişi King’in yasını tuttu. ABD şehirlerinde isyan dalgaları ortaya çıktı-yoksul siyahların da aralarında olduğu birçok kişi iç savaşa benzer bir durumun ortaya çıkmasını bekliyordu.

King’in ölümünden sonra geçen yıllarda, ana akım politikacılar King’in mirasını sahiplenmeye çok istekli oldular, onun rüyasını paylaştıklarını ileri sürdüler.

Radikal bir sosyal değişim istemeye devam edenlere karşı hızla King’in şiddet içermeyen taktiklerini kullanmaya başladılar. Şiddet içermeyen eylemlerin devletle –karşı karşıya gelme değil- işbirliği anlamına geleceğini umdular.

Ancak öldürüldüğünde düzen, King’i yalnızca hareketin arabulucusu olarak kabul etmiyordu – durum bundan çok uzaktı. Federal Araştırma Bürosu’nun (FBI) başkanı J. Edgar Hoover, King’i “Amerika’nın en tehlikeli zencisi” olarak etiketlemişti.

King 1950’lerin ortalarında Sivil Haklar Hareketi’nin yeniden doğumuyla öne çıktı. O dönemde ABD’nin Güney eyaletlerinde ırk ayrımcılığı yasaldı.

1955’de Montgomery Alabama’da siyah sivil haklar aktivisti Rosa Park’ın otobüste yerini bir beyaza vermeyi reddetmesi, siyahların bir yıl sürecek otobüs boykotunu başlattı. 26 yaşında yerel bir rahip olan King bu kampanyanın lideri oldu.

Daha sonra King bu boykotun dersleri  ile ilgili olarak “taleplerimiz mütevazi olduğundan az bir tepkiyle karşılayacaklarını düşünüyordum... Sonrasında, karşısında güçlü bir direniş  olmayan kimsenin ayrıcalıklarından vazgeçmeyeceğini gördüm” diyecekti.

1960’ta kampanya üniversitelere yayıldı; binlerce öğrenci kantinlerde, restoranlarda ve eyalet-içi taşımacılıkta ayrımcılığa son vermek için oturma eylemlerıne ve Özgürlük Hareketi’ne katıldı.

Ağustos 1963’te King, iş hakkı ve özgürlük yürüyüşü için Washington sokaklarına 250.000 kişiyi çıkarabilen bir hareketin lideriydi.

Bu kampanyaların ilk hedefi, tüm Amerikalılar için tanımlanan sivil hakların ABD anayasasında garanti altına alınmasıydı.

Eylemciler ABD hükümetini, Derin Güney’deki eyalet yönetimlerine karşı harekete geçmeye zorlayabileceklerini ve Kuzey’deki siyahların sahip olduğu aynı yasal hakları kazanabileceklerini ummuşlardı. Birçoğu Demokrat Parti’ye sivil haklar kanununu geçirmesi konusunda baskı yaparak bu özgürlükleri kazanabileceklerini düşünüyordu.

Tavizler

Washington’daki Demokratlar, Güney’de Sivil Haklar Hareketi’nin siyahların oy vermek için kayıt yaptırma kampanyasının bir karşılığı olacağını hesapladılar. 1964 ile 1969 arasında Alabama’da oy vermek için kayıt yaptıran siyahların oranı %19’dan %61’e çıktı.

1964 ve 1965’te sivil haklar kanununun yasalaşmasından sonra, Demokratlara baskı yapma stratejisinde problemler ortaya çıkmaya başladı.

İlk olarak, Washington’da sivil haklara olan desteğini ifade eden Demokrat Parti, Güney’de birçok ırkçı uygulamaya imza attı. Bu çelişki parti içinde bir krize neden oldu.

Demokratlar çaresizlik içinde, ırkçı beyaz Demokratlar, sivil haklar hareketi ve bu hareketten gelen milyonlarca seçmen arasında bir uzlaşma zemini bularak partiyi bir arada tutmaya çalıştılar.

Demokratlar sivil haklar konusundan uzaklaştıkça, hareketin aktivistleri Beyaz Saray’dan taviz koparma stratejisi ile ilgili yanılsamalarından kurtulmaya başladılar.

Birçoğu King’in çok uzlaşmacı olduğunu düşünmeye ve daha radikal fikirleri aramaya başladı.

Kuzey’de olduğu gibi, yasal olarak dayatılan ayrımcılığın kaldırılmasının, ırkçılığın ortadan kalkması anlamına gelmediği gittikçe daha açık görünmeye başladı.  

1965’te King eğitim, konut ve iş konusunda “fiili ayrımcılığa” karşı örgütlenmek için kuzeydeki Chicago’ya gitti.

King’in “Irkçı Güney”de yürüttüğü kampanyalarını destekleyen Kuzey’deki birçok orta sınıf beyaz, bu mücadelenin kendi mahallelerinde yürütülmesine karşı düşmanca bir tutum sergiledi.

Sivil Haklar Hareketi, ayrımcılığın yasal aygıtı olmasa bile, işçileri bölmeye ve kârlarını artırmaya yardımcı olan ırkçılığa bağımlı toprak sahipleri, büyük sermaye ve devlet aygıtları ile gittikçe daha fazla çatışmaya girmeye başladı.

Geçirdiği dönüşümün bilincinde olan King kendisini destekleyen eylemcilere şunu söyledi: “Geçtiğimiz 12 yılda bir reform hareketiydik, ama Selma’daki sivil haklar yürüyüşünden ve oy verme hakkı yasasından sonra, bir devrim çağı olması gereken yeni bir çağa girdik.”

King 1967’de Vietman Savaşı’na karşı çıktı: “Toplumumuz tarafından örselenmiş genç siyah erkekleri alıyoruz ve Doğu Georgia ve Harlem’de sahip olmadıkları özgürlükleri korumaları için onları 8000 km öteye, Güney Doğu Asya’ya gönderiyoruz. Biliyorum ki, bugün dünyadaki şiddetin en büyük sorumlusu olan kendi hükümetime açıkça karşı çıkmadan, gettolardaki ezilenlerin uğradığı şiddete karşı sesimi bir daha asla yükseltemem.”

Düzen, King’e saldırdı. Bundan üç yıl önce onu “Yılın Adamı” ilan eden Time gazetesi, şimdi savaş karşıtı konuşmasının “Hanoi radyosu için yazılmış bir senaryoya” benzediğini ileri sürüyordu.

Öldürülmesinden önceki haftalarda, Washington’da yapılacak yeni bir yürüyüş için çalışmaya başlamıştı. Bu yürüyüş hem siyah hem de beyaz işçileri bir araya getiren bir yoksul insanlar yürüyüşü olacaktı. FBI bunu King’in o zamana kadarki en tehlikeli dönemi olarak değerlendirdi ve kampanyayı yolundan çıkarmak için komplo kurmaya girişti.

Mart 1968’de, Memphis’de temizlik işçilerinin grevine destek verirken, 15.000 kişilik bir mitinge seslendi. “Eğer Amerika sahip olduğu büyük zenginliği, yoksulluğu bitirmek ve Tanrı’nın tüm çocukları için temel gereksinimlerini karşılamak için kullanmazsa, o da cehenneme gidecek.” dedi.

King uzun süreli grevlerin nasıl kazanılabileceği ile ilgili sorulara şöyle yanıt verdi, “Ne yapmanız gerektiğini söyleyeceğim ve sizin bunu yapmaya gücünüz yeter. Yapmanız gereken Memphis’de genel bir iş durdurma eylemi.”

Siyah orta sınıfın bir kısmı ise sivil haklar mücadelesi onlar için daha önce en iyi üniversitelerin ve devlet içinde bazı pozisyonların kapısını açtığı için memnundular.

Hâlâ ırkçı engellerle karşılaşıyorlar ve bu nedenle hâlâ hareketle bağlantılı olmaları gerektiğini hissediyorlardı, ama giderek King’in hareketi götürdüğü yoldan utanmaya başladılar.

Amerika’da devlet rejimi, siyahların bir sınıfı ile iş birliğini, siyah işçi sınıfına karşı bir tampon olması açısından bir fırsat olarak görürken, orta sınıf kendilerini gelecekte belediye başkanları, hakimler, işadamları ve kadınları, en iyi avukatlar ve polis şefleri olarak görüyorlardı.

King 4 Nisan 1968’de, tam da sivil haklar hareketi bir yol ayrımına geldiğinde öldürüldü. Radikaller ve aktivistlerin birçoğu, ırkçılığın ancak kapitalizmin sonlanmasıyla bitebileceğine ikna olmuşlardı.

Muhafazakarlar sistem içinde çalışarak nispeten küçük değişiklikler kazanabileceklerine dair bir fırsat gördüler. King hareketi bir arada tutmaya çalıştı, ancak kendisi de gittikçe daha fazla radikal hale geldi.

Kara Panter Partisi gibi siyah radikaller ise, kendilerini hem işçiler hem de sosyalizmle aynı hatta çekti ve binlerce destekçi kazandı. Ama radikallarin görece izolasyonu ve sonunda bozguna uğratılması, muhafazakarların kazanmasını sağladı.

1964’de ABD’de seçilmiş yalnızca 100 siyah devlet çalışanı vardı. 1990’da bu sayı 7.000’e yükseldi ve günümüzde yaklaşık 9.000’e ulaştı.

Bu küçük tabaka, hâlâ son derece yoksul olan siyahların çoğunluğu adına konuştuğunu iddia ediyor. Kimi zaman kendi retoriklerini süslemek için King’in radikalizmini kullanıyorlar.

Ancak King sistemle mücadele etmek için bir hareket inşa ederken, onu izleyen seçilmiş siyah devlet çalışanları bugün aşağıdan yükselen öfkeye karşı o sistemi savunmaktalar.

Çeviri: Sosyalist İşçi

SON SAYI